Page 103 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 103

MOR MÜREKKEP


               Mor Mürekkep deneme kitabının yazarı Nazan Bekiroğlu, 1957 Trabzon doğumlu akademisyen ya-
        zardır. 1997 yılında hikâye, roman, deneme yayınlamaya başlamıştır. 2006 yılında ise Nazan Bekiroğlu  “Cam
        Irmağı Taş Gemi”  hikayesi ile de Türk Yazarlar Birliği ödülünü kazanmıştır. Mor Mürekkep eserinde ayrı ayrı
        konulara olan düşüncelerini akıcı ve şiirsel bir dil kullanarak söylemiştir. Ben yazımda en çok etkilendiğim
        kısımları öncelikle değerlendirmek istiyorum.

               İlk olarak “Yazı ve Ölüm, Yine” bölümünden başlayacağım. Yazarın ölmek için yazmak bakış açısı
        vardır. Çünkü ona göre bu ölüm, ölmemeye denktir. Bana göre de burada ölmek için yazmak kişinin fiili
        olarak öldükten sonra hatırlanmak isteğine tekabül ediyor. Eğer yazısında bunu elde edebilirse rahat bir
        şekilde ölümü karşılayabilir. Ben eğer aynı anlam için kelimeleri değiştirirsem ölümsüzlük için yazmak
        derim ama yazarın buradaki ölüm anlayışı da bana göre çok etkileyici. Yazarın ayrıca beğendiğim yorumu
        ise “Ölüyüm diyen de ölü değil. Cinnet gibi ölüm de bilinç dışı seyir çünkü. Oysa ‘birinci tekil şahıs eki’ daima
        bir biliçlik hâli. Bilmek asıl eylemlilik.” Gerçekten hâlâ “Ben, benim” gibi kelimeler kurabiliyor isek ölü olabilir
        miyiz ki? Burada yazarın da dediği gibi ölümde cinnet gibi bir anda geliyor ve bilinç dışı kalıyoruz pekâlâ
        ruhsal olarak çöküntü geçirenler kendini tanımlarken “ölü” kelimesini kullanıyordur illaki ama gerçekten
        hâlâ birinci tekil şahıs var ise yaşam için umut da vardır.

               Deneme yazısının beğendiğim kısımları daha çok olsada katılmadığım iki kısım var. Birincisi, yazar
        “şairliğin şuur dışı alan oluşturduğunu düşünmemeliyiz. Şuur, aklın devrede genel-geçer dolanımı. ” diyor
        ve “ Böyle iken şairlere – ve tabi şairler grubunda yazarlara- atfedilen bir tür “ akıl dışılık” hâli nereye kadar
        geçerli? “ kısmını ekliyor. Ben bu kısmın çok genel olduğunu düşünüyorum. Neden bir topluluğa verilen
        ismin anlamı orada bulunan herkesi tanımlamak zorunda olsun ki? Pekâlâ akıl dışılık hâli şairler için geçerli
        olabilir. İkinci kısım ise Fuzuli’nin alıntısıdır “ Şiir bir alan değişimidir. Aşktan akla bir geçiştir.” Şiir alan deği-
        şimi olabilir gerçek hayattan olan bir değişim de olabilir ancak şiir aşktan akıla geçiş değildir bence. Çünkü
        şiire aktarılan duygular aşkın etkisi ile çok üst boyuta çıkıyor. Örnek verirsem eğer Yahya Kemal’in ‘Kendi
        Gök Kubbemiz’ şiir kitabındaki Vuslat kısmında Sahip olamadığı aşkına olan duygularını görürüz. Yani aklın
        kaleminden çok duyguların ve aşkın kalemi daha güçlüdür şiirlerde şairler için.


               Nazan Bekiroğlu’nun “ Ve Şairler, Ve Okurlar” bölümü de beni etkisi altına aldı. O bölümü bir cümle
        ile özetlersem “ Aşk olmadan meşk” derim. Bu bölümde tek kararsız olduğum bir kısım var o da yazarın şu
        soruya verdiği cevap;

           -Aslolan yazı mıdır, yazar mıdır, yoksa okuyucu mu?


           -Aslolan yazıdır elbet ama bir yazanı ve okuyanı olduğu müddetçe.

               Ama aslolanın yazar olması gerekmez mi? Yazarsız nasıl yazı olur? Bence aslolan yazardır yaşadıkları
        ile var olduğu müddetçe.


               Yazarın başka bir bölümde değindiği kısma çok katılıyorum “çok satanlar listesi” ya da yazarın da ta-
        nımı olarak “çok pazarlananlar listesi”. Çok okunanlar yazmak var iken neden bir paha biçiyoruz ki? O değeri
        kim belirliyor? Nazan Bekiroğlu’nun da dediği gibi “Belki kitaplar ve filmler masum?”





                                                                                                          101
   98   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108