Page 99 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 99

MODERN SAATLERDE YAŞAMAK


               Bu hayatta bir lamba cinim olsaydı ve dilek dileyebilseydim, bu dilek kesinlikle saatleri yok etmek
        olurdu. Fakat buradaki saatleri yok etmek bahsi ölümsüzlük değil, kısıtlanmadan yaşamak. Günlük hayatta
        işlerimizi yaparken, bir kafede arkadaşlarımız ile otururken, sevdiğimiz filmi izlerken hatta en önemlisi ne-
        fes alırken kolumuzdaki, duvardaki saate bakma zorunluluğunu kaldırmak, işte bu gerçekten yaşamaktır.


               Günümüzden asırlar önce insanın en ilkel yaşadığı dönemlerde de zaman kavramı vardı elbette.
        Belki “Karnım acıktı.” bildirimiydi bu, belki de “Kar yağıyor.” bilinci. Lakin zaman geçtikçe modern hayatı
        benimseyen insanın günlük hayatı daha da yoğunlaşmış, “zaman” kavramı daha küçük parçalara ayrıla-
        rak çoğalmıştır. Yemek yeme süresi artık “karnımız doyuncaya kadar” olmaktan çıkmış “mesai başlangıcı-
        na kadar” olmuştur. Hâl böyleyken insan özgürlüğü doğrudan kısıtlanmış bu da beraberinde hayallerimi-
        zi bir kutuya atarak rafa kaldırma zorunluluğunu doğurmuştur. Çizgi filmlerin babası kabul edilen Walt
        Disney’in söylediği, ardından yediden yetmişe herkesin diline dolanan bir söz vardır: Hayal edebiliyorsan
        yapabilirsin.” İnsanın içine umut dolduran bu sözün üzerine biraz düşünmeye başlayınca sert bir kayaya
        çarpmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Çünkü sadece en güzel hayallerimizden vazgeçmiyoruz artık, günlük
        planlarımızdan da vazgeçiyoruz. Bizim için yapılması önem arz eden hatta içimizi ısıtacak, umudumuzu
        tekrar yeşertecek olaylardan vazgeçiyoruz. Bir annenin çocuğuna tatlı yapması ya da babanın çocuğunu
        parka götürmesi birer ayrıcalık durumuna geldi. Her birimiz aslında fark etmeden “Oblomov” olduk. “Ob-
        lomovluk” kavramı da bu durumla beraber yeni bir mana kazanmıştır. “ tembellik” anlamını kaybederek
        “bireyin hareket içinde olmasına karşın duraklaması” anlamını kazanmıştır.


               Modern hayatın getirdikleri “zamana bırakmak” sözünü götürmüştür. Kafamızın içinde yankılanan
        tik tak sesleri canımızı acıtırken artık bazı şeyleri zamana bırakmıyoruz. Balzac’ın dediği gibi düşünüyoruz
        her birimiz, “Zaman öldürmek, en pahalı harcamadır.” sözünü adeta bir ilke edinmiş bulunuyoruz. Eski-
        sinden çok daha fazla çalışıyoruz. Koşturmacalar daha fazla. Hep bir yere yetişme, bir şeyleri daha erken
        yapma düşüncesiyle hareket ediyoruz. Lakin hiçbirimiz gerçeklerin farkında değiliz. Modern hayatta ne
        kadar hızlı koşarsak koşalım hayat yarışında hep sonuncu oluyoruz. Örneğin, kaçımız çok gitmek istediği
        tatile ardına bakmadan bavulunu alarak gitmiştir, diye soruyorum ama cevabı zaten biliyorum. Gidemeyiz
        bir şeyleri bırakıp. Çünkü zaman durur diye düşünürüz. Yapılması gereken tonlarca şey varken tatilin de
        sırası mı deriz? Dediğim gibi durum böyleyken hayalleri gerçekleştirmek bir yana artık hayalin kendisini
        dahi kuramaz olduk. Bu sebeplerden dolayı bizler modern zamanlarda değil saatlerde yaşıyoruz. Sabah
        saatle uyanıyoruz. Akşam “Ooo! Saat geç olmuş.” diyerek… Saatle uyuyoruz. Yemeği saate bakarak yiyo-
        ruz. Arkadaşlarımız ile otururken sohbetten sıkıldığımız için değil saat geçtiği için kalkıyoruz. Bu manada
        insanoğlu yeni donanımlar kazanmış bulunuyor. Bir robot gibi, çalar saat gibi ayarlanabiliyoruz. Fakat hep-
        sinden daha acı bir gerçek var. Hepimiz “gerçekten yaşamak” bu değildir biliyoruz. Hayatın farkındayız ama
        gözlerimizin önünde birer korkuluk var ve hayata ulaşmamızı, onu görmemizi engelliyor.

               Bizler bir an önce akıp giden zamanın önüne geçmeliyiz. Çünkü zamanın akıp gitmesinden çok
        daha önemli bir konunun bahsi var. Akıp giden şeylerden biri de hayatımız. Ona dört elle sarılarak sıkıca
        tutunmalıyız. Ailemize, arkadaşlarımıza, kendimize değer vermeli, bizlere en büyük hediye olarak verilen
        “yaşamak” şansını sonuna kadar kullanmalıyız. İnsan ömrü bir kalem değildir, arkadan iz bırakmaz. Bu yüz-
        den doyasıya yaşamalı, hayaller kurmalı ve onları gerçekleştirmek için harekete geçmeliyiz.



                                                     Nisanur AŞIK
                                            Giresun Sosyal Bilimler Lisesi

                                                                                                           97
   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103   104