Page 123 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 123
Ortaöğretim Genel MüdürlüğüOrtaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 56
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Kişilik Özelliklerinin Başarıdaki Yeri 25 dk.
Amacı Öyküleyici metinlerde kişilerin fiziksel, psikolojik ve ahlaki özellikleri ile bu özelliklerin olayların akışını nasıl Bireysel
etkilediğini belirlemek.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Velinîmet
Geçen gün hava güzeldi. Logaritmacı Hasan’la, Hürriyet tepesine gittik. Daha kış uykusundan uyan-
mamış sisli Kâğıthane’ye, mavi, mahmur Haliç’e yükseklerden baktık.
(…)
– Bu kim? dedim, sen, bu dört yüz bin liralık adamın nasıl velinimeti oluyorsun?
– Anlatayım, diye güldü.
– Söyle bakalım.
– Bu genç, benim Selânik’teyken uşağımdı, dedi.
Durdum, bir adım geri attım:
– Uşağın mıydı? diye haykırdım.
Logaritmacı her vakitki soğukkanlılığı ile elleri arkasında, yürüyerek cevap verdi:
– Evet uşağımdı. Bir gün Eminönü’nden geçiyordum. Bir de baktım ki bizim Ahmet… öpmek için
elime sarıldı. Üstü başı dökülüyordu. Ne yaptığını sordum, “hiç dedi boştayım”. Sonra sıkılarak
benden bir mecidiye istedi. Niçin; ne sebeple para vereceğimi sordum. “Vallahi iki gündür açım, bari
beş kuruş ver. Bugün karnımı doyurayım.” dedi. O vakit düşündüm.
(…)
Eyüp’te bir ip fabrikasının müdürü, sınıf arkadaşımdı. Ona bir tavsiye yazdım. “Al bunu götür, çalış
para kazan; ye… Kimseden para isteme?” dedim. Teşekkür etti. Ama gene yakamı bırakmadı. “Bari
iki kuruş verin. Şimdi ekmek alayım, açlıktan ölüyorum.” dedi. Az daha verecektim. Elimi cebime
götürdüm. Birden bire bu lüzûmsuz merhametle kuvvetli bir gencin azmini kıracağımı düşündüm.
Evet, sırf merhametle yapılmış bir yardım, halis bir cinayetten başka bir şey değildir. Kime acıyıp bir
çalışma mukabili olmayarak yardım edersek onun azmini, iradesini dumura uğratıyoruz demektir.
Elimi hızla cebimden çektim. “Şuradan sap, soluna ilk gelen sokağa gir. Biraz yürü. Orada Kosova
Oteli vardır, sahibi ahbabımdır, benden selâm söyle; de ki: “Ben şimdi bütün oteli süpürmeye, yıka-
mağa hazırım, bütün oteli temizleyim, bana yirmi kuruş ver. O bu pazarlığa razı olur, razı olmazsa
ben kütüphanedeyim, gel, beni gör, sana bugün ekmek parasını getirecek iş bulurum” dedim. Reddet-
medi, açlığı yüzünden belliydi. Gözlerinin altı simsiyahtı, dudakları bembeyazdı, baygın baygın bakı-
yordu. Yarım saat kadar kütüphanede bekledim, gelmedi. Ona birkaç ay sonra rast geldim, hemen
elime sarıldı, öptü. “Eğer bana o gün ekmek parası vereydin, ben fabrikaya gitmeyecektim, bana ağır
bir iş gördürdün; ama çalışmayı öğrettin. Çok minnettarım” dedi.
(…)
Rüştiye tahsili bile görmemiş, yalınayak, başıkabak bir uşak yamağının ip ameleliğinden ustabaşılığa,
ustabaşılıktan fabrikatörlüğe, müteahhitliğe sıçradığını, müteahhitlikten otomobille milyonerliğe
doğru koştuğunu görmek, bilmem niçin bana acı geliyordu. Kıskanıyor muydum? Evet ama niçin?
Amerika’nın en meşhur, en büyük iktisat kralları da on parasız işe başlamamışlar mıydı? Muhake-
mem, mantığım, hissiyatımı düzeltemiyordu. Uzanamadığı ciğerin karşısında “pis” diye yalanan sıska
bir kedi kadar zavallıydım.
Ömer Seyfettin
Kelime Dağarcığı:
logaritmacı: Matematik öğretmeni.
121