Page 119 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 119
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 54
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.5: Metnin olay örgüsünü belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Olay Örgüsünü Kurgulayabilme 25 dk.
Amacı Olayların birbirleriyle ilişkisini ve sıralanışını (kurgulanması) belirleyebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları metne göre cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Boz Eşek
Irmaktan su taşıyan çocuklar dağ yolunda bir ihtiyar adamın yattığını haber verdiler. Bir boz eşek de,
başıboş, oralarda dolaşıyordu. Hüsmen Hoca “Varıp bakalım” dedi.
(…)
Burası, en yakın kasabaya iki gün uzakta, Anadolu’nun çıplak, yolsuz, viran bir köyü idi. Bir vilâyet-
ten diğerine geçen arabasız yolcular, bazen, havalar çok kurak gidip Kızılırmak geçit verirse, şoseyi
bırakırlar ve kestirmeden bu köye uğrayarak iki gün yol kazanırlardı. İşte, senede bu vesile ile beş
on kişi, beş on fakir, böyle hüzünlü bir saatte yorgun argın gelir, kapıları vururdu. O zaman muhtar
Hüsmen köylülerden ikram kimin sırası ise ona haber gönderir, kendisi de, ocağında, yaz kış, sönme-
mecesine çıra kütükleri alevlenen misafir odasına yolcuyu yerleştirirdi. Köy, dünya ahvalini bu gelip
geçici, cahil insanların getirdikleri yalan yanlış haberlerle öğrenirdi.
Hasta sakinleşmişti. “Göğüs,” diyordu. “Böyle, ikide bir tutar.”
(…)
Hüsmen “Hakk’a kavuştu!” diye mırıldandı. Ocakta kütüklerden biri çarpıldı, keskin bir aydınlıkla
ölünün yüzünü parlattı, söndü. Dışarıda bir inek uzun uzun böğürüyordu.
Yolcu, son arzusunu anlatmaya vakit bulmuştu. Kemerinden dizili sekiz altın ile altındaki boz mer-
kebi Hicaz’a vakfediyordu.
Mezarlıktan dönen köylüler, ellerinde kalan bu liralarla merkebi ne yapacaklarını, bu emri yerine
nasıl getireceklerini kestiremiyorlar, asmanın altında birleşip söyleşiyorlardı. Nihayet, bir defa kazaya
varıp hâkimden danışmaya karar verdiler. Hafta içinde Hüsmen merkebi yanına alıp yola çıkacaktı.
Hayvan, bir ehemmiyet kesbetmişti; önüne bol yem dökülüyor, mısır sapları yığılıyordu. Bu, dinî bir
vazife gibi, şikayetsizce hürmetle saati saatine yapılıyordu. Köylüler sık sık hatırlıyorlar; “Boz eşek
suya götürüldü mü, arpası döküldü mü?” diye birbirlerinden soruyorlardı.
(…)
Aynı yollardan, aynı halde boz merkep terkiye bağlı döndüler. Hüsmen Hoca’nın ve iyi beslenmesi
icap eden eşeğin boğazına orada, katığın ve arpanın pahalı olduğu kazada hayli masraf edilmişti.
Meclis kuran köylüler bunu: “Mübarek yere bağlı, bakmak borcumuz!” diye çok görmediler. Hüsmen
de yorgunluğundan şikayet getirmiyor, Hak uğruna çalışmak ona yük mihnetlerini unutturuyordu.
Lakin ikinci seferin haftasında, yine merkep ardında dönmeye mecbur oldu. Kadı henüz gelmemişti;
jandarma çavuşu, hocaya çıkışmış. “Hödük herif, acelen ne!” demişti. Köylüler, vakfedilmiş bir hay-
vanın işte kullanılıp kullanılmayacağında şüphe ediyorlar, boz eşeğe ilişmiyorlardı.
Üçüncü yolculuğun avdeti, yine öyle, merkep arkada, oldu. Uzaktan, keskin gözüyle biri boz eşeğin
geri geldiğini görmüş, köye yaymıştı. Halk şimdi, şaşırmış, merakla bekliyordu. Hüsmen daha inme-
den, ferahlı bir seda ile: “Ne ettik be, şahit götürecektik” diye bir hamlede meseleyi anlattı. “Sahi, nasıl
düşünmemişlerdi? Ziyanı yok, merkebi kadı kabul edecek, hüccetini yapacaktı ya, haftaya üç kişi
giderler, icap ederse yemin de ederlerdi…”
117