Page 115 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 115

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10             53

             2. ÜNİTE > Hikâye  Kazanım A.2.5: Metnin olay örgüsünü belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi

             Etkinlik İsmi                     Anadolu’nun Çocukları                                 25 dk.
             Amacı      Metinde anlatılanlardan yola çıkarak metnin olaylar örgüsünü ve olayların çağrıştırdığı başka anlatıları             Bireysel
                        belirleyebilmek ve muhtemel olayları devam ettirebilmek.


              Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                     Bir Ceviz
              On beş günden beri köyden köye dolaşıyoruz. Bu köylerden her biri, öbüründen daha hüzünlüdür.

              Yorgunluk bir taraftan; gönlümüzdeki melâl öbür taraftan adeta, nihayeti yok bir gurbet ve menfa
              yolunda gibiyiz. Eski hayatımız, arkamızda bıraktığımız itiyatlar, rabıtalar bize bir başka asra ait efsa-
              neler şeklinde görünüyor. Bir daha eski hâlimize dönecek miyiz? Bu gamlı seyahat günün birinde
              nihayete erecek mi?

              (…)
              Böyle, manen bozgun, yılgın ve bedenen bitkin bir hâlde, bir akşamüstü, altı saat mütemadiyen yol
              aldıktan sonra bir hâlî köye varıyoruz... Mevsim sonbahardır; hava soğuktur.
              (…)

              Bütün gece, burada nasıl barınacağız? Acaba hiç üstü kapalı bir ev, bir dam altı bulamayacak mıyız?
              Ne gezer! Atlarımızdan inip kendilerine bir koğuk arayan kurtlar gibi dolaşıyoruz; her yere, her köşeye
              başvuruyoruz; iki de bir, bir kül veya bir toprak yığınının yahut da bir duvar bakiyyesinin üstüne çıkıp
              etrafa bağırıyoruz:
              − Yahu kimseler yok mu?

              İşte biz, kim bilir kaçıncı defa böyle yüksekten bağırdığımız sıradaydı ki taş yığınlarının arasından
              dokuz on yaşlarında bir çocuk başı göründü ve uzun bir müddet bizi hayretle, korkuyla seyrettikten
              sonra yavaş yavaş, ağır ağır, bir yaşlı adam vakarıyla bize doğru ilerlemeğe başladı.
              (…)
              Henüz insana alışmamış bir ürkek hayvan yavrusu tavrıyla yanımıza yaklaştı; bir müddet şaşkın, yüzü-
              müze baktı ve kendisine bir şey söylememizi bekledi:
              − Çocuğum; sen burada yalnız mısın?
              Başını iki defa yukarıya doğru salladı:
              − Hayır; dedi, dedemle ablam tâ şuracıkta...
              − Köyde başka hiç kimse yok mu?

              Çocuk etrafına bakındı:
              − Hep gittiler, hep gittiler... dedi
              − Peki burada üstü örtülü sağlam kalmış bir ev yok mu?
              Bu sualimiz üzerine köylü yavrusu hiç unutamayacağım bir tebessümle güldü; bir çırpıya benzeyen
              kolunu sol tarafta bir yere uzattı:
              − Aha. Şurada bizim ev var; dedi.
              − Haydi göster bakalım sizin evi!..

              (…)





                                                                                                   113
   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120