Page 143 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 143
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 66
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.9: Metindeki anlatım biçimleri ve tekniklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Anlatım Biçimleri ve Teknikleri 25 dk.
Amacı Metinden hareketle fiilimsiler, yazım kuralları ve noktalama işaretlerini tespit edip kavrayabilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Dokunma Belki Bir Kahramandır
(…)
Bir gün uzun bir inzivadan sonra, yüzüstü kalmış bazı işlerimin tesviyesi için İstanbul’a inmiş ve
akşam son trenle köye dönmüştüm. Kartal istasyonunda in cin yoktu. Mamafih, sabahleyin tenbih
ettiğim bir araba beni bekleyecekti; baktım o da yok… yaya gitmek benim için ihtimâl haricindeydi.
Bir aydır, bin ihtimam ile kazandığım üç kiloyu bir buçuk iki saatte kaybedivermek benim gibi sıh-
hatine düşkün bir kimseye felâketlerin en büyüğüdür. Köyün arabacısı… bu topal bir adamdı. Sabah-
leyin beni trene getirdi, kendisine döne döne söyledim. “Akşama muhakkak bekle! Sana fazla para
veririm. Yoksa elimden kurtulamazsın.” Kemâl-i katiyetle başını salladı: “Merak etme, sen işine bak!”
dediydi. Hay adam hay, keşke sabahki ücretini vermeyeydim” diye söylenerek karanlıkta oraya buraya
başvurdum. Nihayet, bana bir çare bulsun diye hatırıma polise müracaat tedbiri geldi, gittim meseleyi
anlattım, polis:
– Tarif ettiğiniz arabacı demincek buralardaydı. Arabasını kahvenin arkasına çekerken gördüm.
Orada uyuyup kalmış olmasın, dedi. Gittik, filhakika adam ordaydı. Hayvanını çıkarmış, ağzına yem
torbasını geçirip, bir ağaca bağlamış, kendisi de arabanın arkasına geçip uyumuş. Polis arabayı şöyle
şiddetle bir sarstı. Uyuyan adam şaşkın bir telâş ile yerinden fırladı, karanlığın içinde bir bana bir
polise baktı. Sonra insanı öfkeden tepindirecek bir sükûnetle tekrar yatmaya hazırlanarak:
– Nafile, bu saatten sonra iki lira versen de kımıldamam, dedi.
Bu söz üzerine bereket versin ki benim yerime polis hiddetlendi. Birçok azar, birçok tehdit ve cebir…
nihayet arabacı inkıyat etti, kalktı, güç belâ hayvanını çözdü, hazırladı, arabaya çekti, kendisi de
homurdanarak yerine oturduktan sonra bana dönüp hiddetle:
– Haydi bakalım! dedi.
(…)
Arabacı benim bu sözümde insanî ve terehhüme (acımaya) benzer bir şey bulup ta yanıma sokuldu
ve yumuşak hasbıhal sesiyle:
– Beyefendi, dedi. yine kızacaksın ama sana doğruyu söyleyeyim, ömrümde şu yaptığımız gece seferi
gibi hiçbir şey bana bu kadar zahmetli ve ağır gelmedi. Beş sene askerlik ettim, hem nasıl askerlik
ettim beyefendi… Balkan harbinde Lüleburgaz bozgunu, Çatalca müdafaası, Kafkas seferi, Çanak-
kale deyip geçivermemeli… Lüleburgaz bozgunu kıyamet günü gibi bir şeydi, sanıyorduk ki artık bu
dünyanın sonudur, günlerce aç, susuz, gâh tepelere tırmanarak, gâh bayırlardan yuvarlanarak, yol
kaybolmuş, akıl baştan gitmiş, gözler dönmüş, nereden gelip nereye gittiğini bilmezsin… böyle bir
halde… İstanbul’un içine nasıl geldikti, hatırlarsınız… o zaman sizin gibi beyler bize hakaret ve nef-
retle bakıyordu… fakat çok geçmeden, karnımız yarı doyup yarı doymadan, aklımız tamamıyla başı-
mıza gelmeden, İstanbul’un üstüne yağan güllelere doğru koştuk, aydınlık olsa da size bir kollarımı
ve göğsümü göstersem, ne delik ne deşik şaşar kalırdınız. Bir buçuk sene ya geçti ya geçmedi, biliyor-
sunuz, son seferberlik çıktı, beni yine çağırdılar. Vakıa, bu sefer, ne aç kaldık, ne perişan olduk, fakat
ne kadar olsa harp harptır, efendi… bunu Kafkas hududunda, Moskof Kazakları’nın akınlarına karşı
durmuş, Çanakkale’de, aylarca siper içinde kurşun, gülle, bomba sesi dinlemiş kimselere sorun… Ah
141