Page 149 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 149

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10             69

             2. ÜNİTE > Hikâye  Kazanım A.2.10: Metnin üslup özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi

             Etkinlik İsmi               Metinlerde Dil ve Anlatım Özellikleri                       25 dk.
             Amacı      Öyküleyici metinlerde şahısların rol dağılımlarını, olay akışını etkileyen fiziksel, psikolojik ve ahlaki özellik-            Bireysel
                        lerini, toplumsal statülerini, tarihsel kişiliklerini veya bu kişiliklerle ilişkilerini belirleyebilmek.

              Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                      (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                               “Bamsı Beyrek” Destanı

              Boz atlı kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne otağını diktirmişti. Alaca
              gölgeliği gökyüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz Bayındır Han’ın
              sohbetine toplanmıştı. Bay Büre bunları gördüğünde “ah” eyledi. Başından aklı gitti. Mendilini eline
              aldı. Böğüre böğüre ağladı. Böyle yapınca kudretli Oğuz arkası Bayındır Han’ın güveyisi Salur Kazan
              kaba dizinin üzerine çöktü. Bay beyin yüzüne baktı, söyledi:
              Bay Büre Bey ne ağlayıp bağırırsın? Bay Büre Bey söyledi: “Han Kazan, nasıl ağlamayayım, nasıl sız-
              lamayım? Oğulda nasibim yok, kardeşten kaderim yok. Beyler, tacım tahtım için ağlarım. Bir gün
              düşüp öleceğim, yerimde yurdumda kimsem kalmayacak.” Büyük Oğuz beyleri yüzlerini gökyüzüne
              çevirdiler, el kaldırıp dua ettiler: “Ulu Tanrı sana da bir oğul versin.” O zamanlar beylerin duası dua,
              bedduası beddua olurdu.
              Bunun üzerine bir zaman geçti. Bay Büre Bey’in hatunu hamile oldu, nice sonra Ulu Tanrı, Bay Büre
              Bey’e bir oğul verdi. Bay Büre Bey, bezirgânlarını yanına çağırdı; buyurdu: “Bire bezirgânlar, Allah-u
              Taâlâ bana bir oğul verdi. Varın Rum eline, benim oğlum için güzel armağanlar getirin büyüyünceye
              kadar.”
              Bay Büre Bey’in oğlu beş yaşına girdi. Beş yaşından on yaşına girdi. On yaşından on beş yaşına girdi.
              Beyler içinde çaya baksa çalımlı, çalkara kuş erdemli, bir güzel yahşi kılıç yiğit oldu. O zamanlar
              beyler bir oğlan baş kesip kan dökmeden ad koymazlardı.
              Bay Büre Bey’in oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlası üzerine geldi. Yiyip içip oturur-
              lardı. Bu yandan da bezirgânlar gelerek Pasinin Kara Dervend ağzına konmuşlardı. Envük Kalesi’nin
              kâfirleri bunları casusladı. Bezirgânlar yatarken ansızın beş yüz kâfir bastılar, saldırdılar, yağmaladı-
              lar. Bezirgânların büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak Oğuz’a sığındı.
              Bezirgân: “Yiğit, Bey yiğit, sen benim sesimi anla, sözümü dinle yiğit. On altı yıldır Oğuz içinden git-
              miştik. Az bulunur kâfir mallarını Oğuz beylerine getiriyorduk. Envük Kalesi’nin beş yüz kâfiri üstü-
              müze saldırdı. Kardeşim tutsak oldu. Malımızı, rızkımızı yağmaladılar, geri döndüler. Kara başımı
              zor kurtardım, sana geldim. Kara başının sadakası yiğit, medet bana!”
              Bu kez oğlan: “Dediğimi yetiştirin. Zırhımla benim şahbaz atımı getirin. Hey beni seven yiğitler bin-
              sinler!” Bezirgân da önlerine düştü, kılavuz oldu.
              Kâfir de bir yerde durmuş, akça üleşmekteydi. Bu sırada yiğitler alanının aslanı pehlivanların kaplanı
              Boz Oğlan yetişti. Bir, iki demedi kâfirlere at saldı, kılıç vurdu. Bezirgânlarının malını kurtardı, geri
              döndü.

              (…)
              Babasına haber geldi. Bunca yıllardan beri giden bezirgânlar geldi diye, babası sevindi. Divan
              buyurdu. Oğlunu sağ yanına aldı.
              Derken bezirgânlar geldiler. Bağır basıp, baş indirip selam verdiler. Gördüler ki o baş kesen, kan
              döken yiğit Bay Büre Bey’in sağında oturur. Yüz yere koyup yürüyüp o yiğidin elini öptüler. Bunlar
              böyle edince Bay Büre Bey’in hiddeti tuttu. Bezirgânlara söylendi: “Ata dururken oğul elini mi öper-
              ler?”
              Söylediler: “İncinme Han’ım önce onun elini öptüğümüze, eğer Sultan’ım bu senin oğlun olmasaydı
              bizim malımız Gürcistan’a gitmişti, hepimiz tutsak olmuştuk.”



                                                                                                   147
   144   145   146   147   148   149   150   151   152   153   154