Page 223 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 223

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11          109

             4.ÜNİTE > Makale  Kazanım A.4.10: Metinde yazarın bakış açısını belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                    Makalede Yazarın Bakış Açısı                       20 dk.
             Amacı      Makaledeki bakış açısıyla öyküleyici metindeki bakış açısını karşılaştırarak ifade edebilmek.  Bireysel


              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                              Refik Halit Karay’ın “Eskici” Hikâyesi Üzerine Bir İnceleme
              Anadilinin önemini yoğun olarak işleyen, adeta bütün unsurları tek bir etki yaratmak için bir araya
              getiren Eskici hikâyesi, gerek üslûbu gerekse yarattığı atmosferle Türk hikâyeciliğinin zirve eserlerin-
              dendir. Hikâye ilk bakışta kısalığı ve tabiî üslûbuyla dikkati çekmektedir. Sanat kaygısından uzakmış
              gibi duran ifadelerle herkesin yaşantısında mutlaka bir yeri olan duyguların anlatımı belki de en zor
              olanıdır. Konusu ve üslûbuyla sadeliğin ve alışılmışlığın sıradanlığını bir anda çarpıcı bir atmosfere
              dönüştürüveren hangi tılsımdır bu hikâyede? Hikâyenin incelemesine geçmeden kısaca özetini ver-
              mekte fayda var: Babadan yetim kalan küçük Hasan, anası da ölünce uzak akrabaları ve komşuların
              yardımıyla Filistin’in ücra bir kasabasına, halasının yanına gönderilmek üzere İstanbul’dan bir va-
              pura bindirilir. Başlarda ayrılığın acısını hissetmeyen, hatta vapurda kendisine eğlenecek bir şeyler
              bulan Hasan, ana dilini konuşan yolcuların azalmasıyla gitgide suskunlaşır ve içine kapanır. Vapur
              yolculuğu bitip trene bindirildikten sonra ise artık etrafta Türkçe konuşan kimse kalmamıştır. Hasan
              da tamamen susar. Gittiği yerde, halası, halasının çocukları ve çevredeki insanlar ona tamamen ya-
              bancıdırlar. Hasan, zamanla anlamaya başladığı Arapçayı konuşmamakta büyük bir inat gösterir ve
              hep susar. Bir gün sokaktan geçen bir satıcı, eski ayakkabıları tamir etmesi için eve çağrılır. Eskici
              işini yaparken çocuğun İstanbul’daki hatıraları canlanır. Bir ara nerede, kimlerle olduğunu unutup
              dalgınlığından ana diliyle “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” sorusunu sorar. Bu soru eskicinin de
              Türk olduğunu ortaya çıkarır ve bir şekilde memleketinden uzak düşmüş olan ihtiyarla çocuk ara-
              sında kısa, fakat oldukça yoğun bir sohbet başlar. Hasan durmadan, heyecanla konuşmaktadır, fakat
              eskicinin işini bitirip eşyalarını toplamaya başlamasıyla bu mutluluk yerini ayrılığın acısına bırakır.
              (…)

              Üzerinde durmamız gereken bir diğer unsur ise ana dilinden gitgide uzaklaşan Hasan’ın çevresiyle
              yaşadığı çatışmalardır. İlk kısımda Hasan’ı vapura bindiren akraba ve komşular vapur Marmara’ya
              doğru uzaklaşmaya başlayınca, “üzerlerinden ağır bir yük kalkmış gibi” ferahlarlar. Yine yazarın,
              “Hayırlı bir iş yaptıklarına herkesi inandırmış olanların uydurma neşesiyle, fakat gönülleri isli ev-
              lerine döndüler” ifadesi, daha hikâyenin başında okurun bu kişilere karşı tavır almasını ve hiçbir
              şeyden habersiz uzun bir yolculuğa yapayalnız çıkarılmış Hasan’a sempati duymasını sağlamakta-
              dır. İlk bölümün sonlarına doğru insanlarla Hasan arasındaki çatışma etkisini göstermeye başlar ve
              Hasan pasif bir tavır alarak bir köşeye çekilir ve susar. Burada çatışmayı yaratan ve etkisini gittikçe
              arttıracak olan temel unsur, Hasan’ın ana dilinin konuşulmadığı bir çevreye girmiş olmasıdır. İkinci
              bölümde insanlardaki yabancılık bu defa tabiata sirayet etmiştir. Bu bölümde Hasan’ın yanındaki
              askere yabancısı olduğu develeri sorması, henüz bu çatışmanın bir sonraki bölümdeki gibi şiddetli
              olmadığını göstermektedir. Hasan’ın bundan sonra konuştuğunu görmeyiz. Çatışmanın şiddetinin
              doruğa ulaştığını gösteren, “Anlamaya başladığı Arapçayı, küçücük kafasında beliren bir inatla ko-
              nuşmayarak sustu. Daha büyük bir tehlikeden korkarak deniz altında nefes almamağa çalışan bir
              adam gibi tıkandığını duyuyordu, yine susuyordu” ifadeleri Hasan’ın susarak dış dünyaya karşı adeta
              savaş açtığını göstermektedir. Bu arada Hasan’ın kıyafeti de değişmiştir. Artık onun da diğer çocuklar
              gibi kuşaklı entarisi, ceketi, takkesi, kırmızı merkupları vardır. Saçlarının ortası sıfır makine ile ke-
              silmiş, alnına perçemler uzatılmıştır. Hasan deri gibi sert tandır ekmeğine de alışmış, yer sofrasında
              bunu hem kaşık hem çatal yerine kullanmayı öğrenmiştir. Fakat bunların dışında Hasan susmakta,
              kendi dilinden başka bir dille konuşmamakta ısrar eder.
                                             Şerife Çağın, Refik Halit Karay’ın “Eskici” Hikâyesi Üzerine Bir İnceleme



                                                                                                   221
   218   219   220   221   222   223   224   225   226   227   228