Page 315 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 315
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 155
6.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.3: Metnin tema ve konusunu belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Bu Roman Ne Anlatıyor? 20 dk.
Amacı Verilen metin üzerinden metnin alındığı romanın tema ve konusuyla ilgili çıkarımlarda bulunabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Kiralık Konak
(…)
Naim Efendi, hemşiresini bütün söylediklerinde haklı buluyordu. Bununla beraber istiyordu ki ta-
mamiyle haksız olsun. Kendi kendine diyordu ki: “Hemşirem öteden beri her şeyi fena görmeye
meyillidir. Çocukluğunda ne kadar hırçın, ne kadar geçimsizdi. Bu mizacı hâlâ değişmedi. Etrafında
her zaman, uğraşacak bir adam arar. Birini parmağına taktı mı nihayete kadar yapmadığını, söyleme-
diğini bırakmaz. Zevci rahmetli Afif Paşa onun elinden az mı çekti idi? Biçare, ne kadar da halûk uslu
idi. Evlilik hayatında kıskançlığı, şüpheyi davet eden hiç bir hareketi yoktu. Bununla beraber evinde
her gün yeni bir sorguya, her gün yeni bir açıklama isteğine, bir kavga veya tartışmaya maruz kalırdı.”
Naim Efendi, “Sağ olsun diyordu; hemşire kendini hâlâ eski devirlerde zannediyor. Kıyafetler gibi
ruhlar da değişti. Büyüklere eski itaat, eski hürmet nerede? Kimde var? Bizim gördüğümüz terbiye-
deki kimselerle şimdi alay ediyorlar. Belki hakları da var. Her eski şey biraz acayiptir; çocuklarımızın
çocuklarını kendimize uydurmaya çabalamak ne beyhude... Onlar, her şeyden evvel, zamanın icap-
larına uymaya mecburdurlar. Hemşire istiyor ki Seniha kendisi gibi olsun. Bu mümkün mü? Genç-
liğimizde kendisinin yaşayışı, giyinişi, düşünüşü, büyük validenin yaşayışına, giyinişine düşünüşüne
benziyor mu idi?”
(…)
Naim Efendi konağa dönüşünde, kapının önünde hemşirezadesinin oğlu Hakkı Celis’e rasgeldi. İh-
tiyar adam, bu çocuğu da torunları derecesinde severdi. Pek ağırbaşlı ve mahçup tavırlı bir gençti.
Vakıa biraz haylazdı; beyhude şeylerle meşgul olurdu. Naim Efendi, geçenlerde, onun şiir diye yaz-
dığı bazı garip manzumeleri görmüştü de hayretler içinde kalmış ve çocuğun aklına dair epeyce
endişeye düşmüştü.
O giderken Hakkı Celis çıkmak üzere idi. Naim Efendi:
— Nereye böyle küçük şair?
dedi ve çenesini okşadı. Küçük şair iki saatten beri burada Seniha’yı bekliyordu. Genç kız bir gün ev-
vel ona birçok kitap sipariş etmişti ve öğleden sonra, akşama kadar kendisini bekleyeceğini söylemiş.
Halbuki çoktan çıkıp gitmiş ve hâlâ gelmemişti.
Genç Hakkı, mahzun mahzun:
— Efendim çok bekledim, geç oldu, eve gidiyorum.
dedi. Fakat büyük dayısından ayrılır ayrılmaz doğrudan doğruya eve gitmedi; Cihangir’in arka so-
kaklarından dolaşarak Beyoğlu’na çıktı. Bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başladı. Her hususta dalgın,
yalnız bir şeyde uyanık ve dikkatli idi. Gözleri, halkın arasından caddeden geçen arabalarda, hiç
yanılmayan bir nüfuz, hiç yorulmadan bir sebat ile Seniha’yı arıyordu. Onun sık sık uğradığı mağa-
zaların, dükkânların hepsine birer ikişer kere girip çıktı. Köşe başlarında, kapı önlerinde durdu, bek-
ledi. Bir müddet Taksim’den öteye kadar yürümeyi düşündü. Seniha’nın o civarda pek çok tanıdıkları
vardı. Belki onlardan birini ziyarete gitmişti. Fakat hangisini? Vakıa Hakkı Celis bunların hepsini
tanır ve oturdukları evleri bilirdi.
313