Page 35 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 35
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 15
1. ÜNİTE > Giriş Kazanım A.4.8: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Sanatın Değeri 30 dk.
Amacı Metne etki eden millî ve evrensel değerleri ve bu değerlerin yazarın bakış açısına etkisini belirleyebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Türk Şiirinde İçtimai Meseleler
Edebiyatçılar arasında olduğu kadar edebiyatla uzaktan yakından az çok alâkalı kimseler arasında da şu
mesele asırlar boyunca daima bir münakaşa ve ihtilaf konusu olmuştur: Sanat sanat için midir, yoksa
bir fayda için mi? Veya daha hususi bir tabirle cemiyet için mi? Devirlere, siyasi ve sosyal tesirlere ve
hatta rejimlere göre, sanatkârların okuyucu üzerinde yaptığı tesirlere göre bu iki zıt fikirden bazen biri
diğerine hâkim olmuş, böylece devir devir ya sanat eserinin gayesinin sadece sanat olduğu veya sanat-
kârın sosyal bir gayeye hizmet etmesi gerektiği kabul edilmiştir. Bu uzun, bitip tükenmek bilmeyen
münakaşayı buraya getirmek istemiyorum. Ancak konumuza ışık tutmuş olmak için şu kadarını söy-
lemekle iktifa edelim: Bizce mühim olan sanat eserinde ne sadece kendi içine kapanmış, mutlak sanatı
aramak ne de gayenin sadece sosyal gerçeklerin ifadesi olduğunu iddia etmektir. Mühim olan eserin
büyüklüğüdür. Büyük ve gerçekten sanat değeri taşıyan bir eser karşısında onun faydalı olup olmadığını
aramayız, araştırmayız. Sadece hayranlık duyarız. Sanat eserinin değeri bu hayranlıktadır. Balzac (Bal-
zak), bir romanında: “Şiirin, resmin ve muhayyileye ait tatlı zevklerin büyük ruhlar üzerinde, aradan
zaman geçse bile kaybolmayan hakları vardır.” der. İşte büyük sanat eseri, seneler geçmiş olsa bile insan
üzerinde bu hakkı iddia edebilen eserdir. Hepimiz hayatımızda bu değerleri bulabiliriz. Çocukluğumda
okuduğum Rabia Hatun’un şiirlerinden:
Men tâ senün yanında dahi hasretem sana
diyen ve cemiyetçi olmayan tek mısraın, üzerimde böyle bir hakkı yok mudur? Bunun tamamen zıd-
dı, yine çocukluğumdan beri beni bırakmamış bir sosyal şiirin de aynı şekilde üzerimde hakkı vardır.
Mehmet Akif’ten
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım…
İşte birbirine karşı iki şiir parçası. Birisi sevgili için, biri cemiyet için ağlayan iki şair. Bunların hangisin-
den fedakârlık edip hangisini tercih edersiniz? Hiçbirini veya her ikisini. Çünkü her ikisi de beşerîdir.
Çünkü her ikisinde de insan vardır. Her ikisi de bizden bir parçadır veya her ikisi de ruh mabedimizi
inşa eden yapı taşlarındandır. Biri içimizdeki âlem, diğeri dışımızdaki dünya. Kant’ın mezar taşı kita-
besinde şunlar yazılı imiş: “İki büyük âlem beni kendine hayran bırakıyor: İçimizdeki vicdan ve dışı-
mızdaki yıldızlı kâinat.” Bu sözü biraz daha hususileştirerek şöyle söyleyelim: Ferdî varlığımız ve sosyal
varlığımız. Hakikati söylemek lazım gelirse sanat eseri ne kadar ferdî olsa bir sosyal tarafı vardır: “Sanat,
sanatkâr tarafından hür olarak arandığı için yine sanat içindir. Sanat hakikatte kendisinden başka hiçbir
gaye gütmez. Lakin aynı sanat, onu yapan milletin şahsiyet sahibi ferdinin eseri olduğundan o ferdi
bulunduğu âlem içerisinde çeviren determinizm sebebiyle millî karakterini ister istemez taşır. Sanatkâr
sanatını yapıyor, o kendiliğinden millî oluyor.” Çünkü cemiyet ferdin dışımızdaki büyümüş şekli, fert
ise cemiyetin içimizdeki küçülmüş hâlidir. Bu yüzden sanat eseri, beynelmilel, insani bir kıymet taşısa
da yine millî karaktere sahiptir. “Aynı kaynağı olan aşk, Fuzuli’de Mecnun’dan, Goethe’de (Göte) Doktor
Faust’tan yükselirken bir ruh başkalığı taşımaktadır. Zira birinde inleyen Dicle nehri, öbüründe Elbe
sularıdır. Yunus’un güneşi mabedin içinde doğuran imanı ile, Shakespeare’in (Şekspir), arzın her tara-
fında yayılan ve insanın ruhuna sisler dolduran şüphesi, aynı kaynak olan insan ruhunun, fakat ayrı
karakterli olan cemiyetlerin hususiyetlerini taşır.” (Yazar, metnin dipnotunda bu ifadelerin Nurettin
Topçu’nun yayımlanmamış bir konferans metninden aldığını belirtir.)
Meseleyi biraz daha müşahhas hâle getirirsek nasıl alaturka, alafranga diye suni bir müzik tasnifi yap-
mak hatalı ve doğrusu iyi ve kötü olan müzik ise, sanatta da aranan içtimai veya ferdî oluşu değil, büyük
ve güzel oluşudur. Yani kısaca sanat güzeli arar. (…)
Orhan Okay, Sanat ve Edebiyat Yazıları
33