Page 421 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 421

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11          207

             8. ÜNİTE > Eleştiri  Kazanım A.4.1: Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                        Bunun Sırrı Nedir?                             25 dk.

             Amacı     Metindeki sözcüklerin işaret ettiği ince ayrımların farkına varabilmek.   Bireysel
               Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                                  Güneş ve Lamba
             Yahya Kemal’in şiirleri güzel tabiat manzaraları gibi insanın birden hoşuna gider. Onlardan zevk almak için
             bir düşünce gayretine lüzum yoktur. Rüzgâra, suya, aydınlığa kendini bırakır gibi bu ahenkli ve içi hayat ve
             rüya dolu mısralara kendini bırakıvermek yeter. Yine güzel tabiat manzaraları gibi onun şiirleri insanı hiç
             bıktırmaz. Bazı şiirleri birkaç kere okudunuz mu bir daha tekrarlamak istemezsiniz. Yahya Kemal’inkiler
             asla böyle değildir. Bilakis (tam tersine) onları bahar havasını bol bol teneffüs etmek ister gibi tekrar tekrar
             okumak ihtiyacını duyarsınız ve onlar her okuyuşta sizi taze bir duygu ile doldururlar. Bunu hemen herkes
             denemiştir, bu büyüye artık alışmışızdır.
             Güzellik karşısında hayretimizin artması için ona bir de tahlilci gözüyle bakmak iyi olur. Güzellik, düşün-
             ceye daima bir muamma (bilmece) gibi gelir. Bu muammayı çözmeğe çalışmanın ve çözememenin ayrı bir
             zevki vardır.
             Yahya Kemal’in şiirlerini de içe sindire sindire tattıktan sonra “Bunun sırrı nedir?” diye sorduğumuz za-
             man, ilk bakışta size çok basit, çok açık, çok kolay görünen bu şiirlerin bir muamma hâline geldiğini, tahlil-
             ci düşünceyi, kimyevi ameliyelere (uygulamalara) sımsıkı kapalı kalan asıl madenler gibi geri ittiğini görür
             ve hayret edersiniz. Bu tecrübeden sonra şiir, sizi daha kuvvetle sarar.
             Yahya Kemal’in şiirleri karşısında, kaç defa, yalnız veya bir grupla beraber aciz kaldım. Bütün unsurları
             ayırıyorsunuz, bunların birbirleriyle olan münasebetlerini tespit ediyorsunuz, menşelere (kökenine) çıkı-
             yorsunuz, mukayeseler (karşılaştırmalar) yapıyorsunuz; şiir binbir mesele, binbir düşünce doğuruyor; fakat
             sırrı, hayatın sırrı gibi ebediyen (sonsuza kadar) kilitli kalıyor.
             Bu şiirler radyum gibi tükenmez bir aydınlık neşrediyorlar (yayıyorlar). Öyle ki herhangi birisinin uyandır-
             dığı düşünceleri bir araya toplamak, hemen hemen imkânsız oluyor. Bunların arasında günlerce, aylarca,
             yıllarca beraber yaşanılmış, şahsi maceralarımıza karışmış, benliğimize dal budak salmış, haklarında ro-
             man yazılabilecek olan, fakat yine de aynen tekrar etmekten başka bir şey yapılamayanları vardır. Manasını
             artık iyice kavradığımı sandığım bir şiiri başka bir gün tekrarladığım zaman bir kelimenin içinden fışkıran
             yeni bir aydınlık bütün tefsiri (yorumu) değiştiriyordu.
             Son neşrolunan “Hayal şehir”ini fasılalarla (aralıklarla) tekrar tekrar okudum. Bu şiir hakkında yazılmış
             birbirine zıt mütalaaları (görüşleri) gördüm. Ona dair ben de bir şey kaleme almayı tasarlarken hoş bir
             şaşkınlık içinde kaldım. Nereden başlamalı? Zihni dolduran çeşitli intibalardan (izlenimlerden) hangisini
             anlatmalı? Bazıları bu zengin şiirin sadece birkaç mısraına takılarak ona dar bir mana vermeğe çalıştı-
             lar. Mesela  “fakir-fukara” kelimeleri bulunan mısralar bazılarına zamana uygun bir tefsir yaptırdı. Hayal
             oyunlarına düşkün olanların bazıları da şiirin birinci kısmındaki benzetmelerden hoşlandılar. Bunlardan
             biri, “Şiir burada bitebilirdi.” diye cesur bir mütalaa da ileri sürüyordu. Bu hataların, şiiri bütün olarak ele
             almamaktan ileri geldiğini zannediyor ve aynı hataya düşmemeye çalışıyorum.
             Bütün olarak “Hayal şehir” neyi ifade eder? Basit bir usul de olsa şiiri, şairin yaptığı gibi iki kısma ayırıyo-
             rum.
             Ve her kısımda anlatılanı manalandırmaya çalışıyorum. Birinci kısımda şair, uzaktan ve dıştan, bu mevsim-
             de, gurup vakti, Cihangir’den Üsküdar’ı seyrediyor ve akşam güneşinin camlardaki oyunlarını anlatıyor. Bu
             parçaya “güneş” parçası diyorum. Çünkü burada hâkim olan odur. İkinci kısımda gece olmuştur. Güneşin
             saltanatı sona ermiştir. Üsküdar kendi içine kapanmıştır. Şimdi şair nerededir? Evlerin içini gördüğüne göre
             gerçeğin kalbinde. Bu kısma “lamba” hâkimdir.
             Güneş ve lamba! Şiir adeta bu iki ışık kaynağı üzerine kurulmuş. Fakat bu neyi ifade eder. Burada manalı
             bir tezat var; tabiatla insan karşılaştırılıyor. Güneş tabiatı, lamba insanı temsil ediyor. Bu noktaları tespit
             ederken ilk bakışta basit bir manzara tasviri gibi görünen şiirin gerçekte sembolik bir mahiyet taşıdığını
             fark ediyoruz.
             (…)
                                                                       Mehmet Kaplan, Edebiyatımızın İçinden



                                                                                                   419
   416   417   418   419   420   421   422   423   424   425   426