Page 419 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 419
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 206
8. ÜNİTE > Eleştiri Kazanım A.4.1: Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Sözcükleri Eleştirmek 25 dk.
Amacı Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını bağlamdan hareketle tespit edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Ortadirek
Bugüne kadar okuduğum en mükemmel Türk romanıdır Ortadirek. Hiçbir romanımızda, belirli şart-
lar içinde yaşayan, belirli bir tarihsel ve sosyal zamanın “Türk insanı”nın böylesine somut, böylesine
derinliğine; tabiatın böylesine zengin, canlı, kıpır kıpır verildiğini hatırlamıyorum. Değişik olaylar ve
kişiler karşısındaki tepkileriyle ve ana-oğul, gelin-kaynana, karı-koca ilişkileri içinde durmadan netle-
şen, ayrıntılarla beslenip ete kemiğe bürünerek ortaya çıkan üç insan (Meryemce, Ali ve Elif), bütün
karmaşıklıklarıyla, bütün canlılıklarıyla, bütün sahihlikleriyle, ilkel tarımsal üretim düzeyindeki Türk
köylüsünü unutulmayacak bir biçimde somutlaştırmaktadır.
352 sayfalık (…) roman boyunca, romandaki kişilere romancının bir “yama” yaptığını göremezsiniz;
anlattığı çevre hakkındaki geniş bilgisini, buzulların suyun içinde kalan, ilk bakışta görünmeyen bü-
yük kısmı gibi, görmez, sezersiniz. Bunun içindir ki kişilerinde, çoğu “köy romanları”nda gördüğümüz
yalınkatlık yoktur. Birtakım romanlarda önceden tasarlanan kaba şemaların yalınlaştırdığı, akla kara
hâline getirdiği kişiler, Ortadirek’te, bütün ilkelliklerine, cahilliklerine rağmen, insan olmanın karma-
şıklığı içindedirler: Öfkeleriyle, sevinçleriyle, umutlarıyla, umutsuzluklarıyla, düşleriyle, hataları ve se-
vaplarıyla. Yaşar Kemal’in bu üstün başarısını, öyle sanıyorum, Önsöz’ünün son cümlesi açıklıyor: “Bu
üçlü benim yaşantım ve tanıklığımdır.”
Romancılarımız, toplumsal gerçekliğe, genellikle, iki yöntemle yaklaşıyorlar: Ya Yaşar Kemal gibi ya-
şantısından ve tanıklığından, yani insanlardan yola çıkarak ya da kimi romancılarımız gibi tarihsel
araştırmaları, birtakım eserleri inceleyerek. Kitaplardan yola çıkmanın da bir yararı var elbette: Sağlam
verilere dayanmak, yorum yanılgılarından kaçınmak vb. Ama bu yarar, genellikle, bir zararı da sürük-
lüyor kendisiyle birlikte. Bakıyorsunuz, edebiyatın kendine özgü ifade aracı olan imajın (geniş anlamda
“imaj”) yerini toplumsal bilimlerin ifade aracı olan kavramlar alıvermiş; imaj alıp başını gitmiş ro-
mandan, imajlarla birlikte insanlar da. (Son zamanlarda memleketimizde böyle eserlere “Roman değil”
denmiyor da “Türk romanı” deniyor. Ve romandaki “insansızlık”, romancının işinin üstesinden geleme-
yişiyle açıklanmıyor da “Bizde Batı’daki gibi bireyler yoktur ki!” denerek toplumsal şartlarla açıklanıyor!
Zavallı “toplumsal şartlar”; çekmedikleri kalmadı “toplumcu”larımızın ellerinden!)
İnsanlardan yola çıkan romancı, “yaşantısını ve tanıklığını” sağlam bir dünya görüşü ve usta işi bir ro-
man tekniğiyle birleştirebilirse ortaya olumlu bir bileşim çıkıyor. Ortadirek gibi.
***
“Toroslar’ın arka yanındaki” bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukuro-
va’ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova’ya varışlarını anlatır Ortadirek. Des-
tansı bir hava içinde. Bu havaya uygun bir Türkçe ile. Aklınıza uzaktan uzağa eski bir büyük destanı
getirerek. Ve Meryemce’nin bir zafer narasını hatırlatan sözleriyle biter: “İndik ya! Geldik ya!”
Meryemce, yol boyunca, bir uğurböceğini ak başörtüsünün içinde taşımıştır. Çukurova’ya inince açar
başörtüsünü bakar ki uğurböceği ölmüş. Kurumuş. Alır kurumuş böceği bir çiçeğin üstüne koyar, “Ka-
dersizim, kimsesizim burada uyu!” der. Dışardan bakınca, bütün Meryemce’lerin, Ali’lerin, Elif’lerin
durumu da uğurböceğinin durumu gibidir: “Kadersizim, kimsesizim...” Geldikleri tarlada toplanacak
pamuk kozası yoktur, ellerine para geçmeyecektir. Adil Efendi’ye borçlarını ödeyemeyeceklerdir, açlık
korkusu peşlerini bırakmayacaktır.
(…)
Fethi Naci, Yaşar Kemal’in Romancılığı
417