Page 487 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 487

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11          240

             9. ÜNİTE > Mülakat/Röportaj  Kazanım A.4.3: Metin ile metnin konusu, amacı ve hedef kitlesi arasında ilişki kurar.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                        Bir Yazarın Dünyası                            30 dk.
                       Metin ile metnin konusu, amacı ve hedef kitlesi arasında ilişki kurarak metin ve yazarla ilgili çıkarımlarda bulu-
             Amacı                                                                               Bireysel
                       nabilmek.
               Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                        Mustafa Necati Sepetçioğlu ile Sohbet
             (…)
             Piyese ve hikâyeden romana geçtikten sonra âdeta orada karar kıldınız. Roman üzerine düşün-
             celeriniz nedir? Bir edebî tür olarak sanatınızı icrada roman sizin kültür ideallerinizi ne ölçüde
             karşılıyor? Hedefinize varabiliyor musunuz?
             Roman benzetmeyi uygun görürseniz bir maratondur… Uzun soluk isteyen; başladığın adımı bitiş çiz-
             gisindeki o en son adıma uygun bir ölçüde ve sürekli olarak yenilemek fakat ilk adıma ters düşmemek
             üzere yenilemek ve muhakkak yarışı kazanmak zorunda olduğun bir uzun mesafe koşusudur. Tiyatroda
             romanı anlatamazsınız çünkü tiyatro zamandır, yüzde yüz hareket ister. Bu hareket düşünce hareketi,
             söz hareketi, renk, müzik, dans hareketi olduğu kadar sadece hareketin kendisi de olabilir. Tıpkı zama-
             nın kendi değişkenliğinde mevcut hareketi gibi. Bununla beraber romanda rahatça ve kolayca tiyatroyu
             anlatmanız mümkündür, üstelik romanda, tiyatronun ister istemez noksan bıraktıklarını da tamamla-
             mak sizin gücünüz ve yeteneğiz dahilindedir. Romanı hikâyede de anlatamazsınız. Muhakkak ki edebî
             türlerin en zoru olan hikâye çok büyük bir ustalık ister. Küçücük bir zaman dilimini yahut bir an süre-
             bilmiş bir ruh hâlinin etkisini veya karşı etkisini gösterebilmeyi, herhangi bir olayın rastgele yahut da
             seçilmiş bir kesitinden o olayın bütünlüğüne varabilmeyi… bunlar gibi birimlerden toplum ilişkilerinin
             bütünlüğüne, düğümlenmesine veya çözümüne ulaşabilmeyi ve bunun da belli bir sürede anlatabilmeyi
             başarmak kolay değildir.

             Fakat roman bir denizdir. Dereciklerden çaylara, ırmaklara ve nehirlere kadar her akarsuyun döküldü-
             ğü ve çalkalandığı ummandır. Bu yüzden de hayatın kendisi ve zamanın kaynağıdır. Onun için hayatın
             gereği olan tefekkür ve zamanın ihtiyacı olan hareket ister; bu ikisini kaynaştırabilen kişi romancıdır.
             Tabii bu kadarcığı yetmez. Zaman insanoğlu için değişmez, aynıdır. Zaman bir Fransız için de İngiliz
             için de Japon için de birdir. Fakat zamanı yaşamak, zamanı idrak etmek aynı değildir ve değişir. Bu yüz-
             den bir Türk zamanını bir Fransız istese de yaşayamaz, belki özenir fakat yaşayamaz. Tıpkı bir Türk’ün
             hangi eğitim ve zenginlik derecesinde olursa olsun isteyip de ancak özendiği fakat yaşayamadığı bir
             Fransız veya Amerikan zamanı gibi. Hayat da böyledir ve muhakkak bir Türk hayatı vardır, başkaları
             yaşayamaz kolay kolay… ve burada romancının karşısına kültür meselesi çıkar; ruh yapısı çıkar, karak-
             ter çıkar. Başlı başına birer büyük meseledir bunlar. Romancı bu meseleleri çözebildikçe rahatladığını
             sanır; hâlbuki yorgunluğu başlıyordur aslında.
             Ben, 1950 yılında roman için kesin kararı verdiğimde şiiri bırakmış, hikâye yazıyordum. İlk roman de-
             nemem 1948 ve sonrası yılları idi. Ama maratona başlayacak adamın o ilk adımındaki gücü ve güvenini
             kırk yaşına gelemeden bulamayacağını da biliyordum. 18-20 yaşları, hayat ve zaman yorumlamasında
             o kadar kolay ve parlak felsefelere sahiptir ki insanı deli eder. Fakat o yılların üzerine binecek bir ikinci
             yirmi yılın yükü, baş döndüren ve birdenbire tepenize binivermiş uyumları, uyumsuzlukları, tarzları
             kırkıncı yaşlarınızda sizi yirminci yaşınıza düşman edebilir… Romana bunun için erken başlamak ma-
             ratona uyumsuz adım atmaktan farksız olur.
             Ben hikâye yazarken olayın toparlanmasını, yorumun sıkıştırılmasını, mümkün olduğunca söz tasar-
             rufunu öğrendim. Tiyatro ise diyaloğu ve hareketi öğretti bana. Bu bakımdan 20 ile 40 yaşları arasında
             Gürşen’le benim gerçek mektebimiz olan Türkiye’mizi de Hakkâri’den Kars’a, Van’dan Edirne’ye enle-
             mesine ve boylamasına dolaşarak sürekli bir yeni ve ayrı öğrenim devresi geçirdim diyebilirim. Ancak
             ondan sonra “Bismillahirrahmanirrahim!” dedim. Benim romanım 20-25 kitaplı ve tamamı üç ciltten
             oluşan bir tek romandır. Bu romanda Türkiye anlatılıyor. Türkiye, bu muhteşem bütün! İlk on sekiz
             kitapta bu muhteşem bütünün dününü anlatılacak ki üçlemeler hâlinde 12 kitap yayınlandı. İkincisi altı
             kitapta yine bu muhteşem bütünün (Türkiye) bugünü anlatılacak ve bu da ikinci cildi oluşturacak. Bu
             cildin üç kitabı yayınlandı. Üçüncü cilt ise yarınki Türkiye’yi verecek ve iki kitaptan oluşacak. Bu benim
             maratonum işte. Bana göre Anadolu ve Rumeli topraklarımızın da maratonudur.
             (…)
                                                                               Etem Çalık, Edebî Mülakatlar

                                                                                                   485
   482   483   484   485   486   487   488   489   490   491   492