Page 511 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 511
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 252
9. ÜNİTE > Mülakat/Röportaj Kazanım A.4.9: Metinde ortaya konulan bilgi ve yorumları ayırt eder.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Yorum Bilgiyi Renklendirir 35 dk.
Amacı Metindeki bilgi ve yorumları ayırt edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Gözlerle Duymak Barış Manço
Barış Manço’yu gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Zihninizde beliren resimde neler öne çıkıyor? Si-
zinkini bilemeyeceğim ama benimki şöyle: Uzun ve kara saçları, dudaklarının iki yanından çenesinin
altına uzanan bıyıkları, kavrayışlı ve bir o kadar nazik bakışların yerleştiği gözleri ve çeşit çeşit yüzükler
taktığı parmaklarıyla karşısındakine hızlı hızlı bir şeyler anlatmaya çalışan bir insan... En çok da kes-
kin hareketleriyle elleri ve parmakları beliriyor gözlerimin önünde. Boşuna değilmiş. Uzun yıllar Barış
Manço muhabirliği yaptıktan sonra sanatçı hakkında bir kitap da yazan Hulusi Tunca’dan öğrendiği-
mize göre Barış Manço o meşhur el kol hareketleriyle aslında sağır ve dilsiz alfabesinde şarkı söylermiş.
Neymiş? Demek ki yalnızca kulaklarla değil gözlerle de duyulurmuş müzik.
Efendim, sanatçı için duyduklarımızdan bir ritim, bir ahenk oluşturan ve duyularımızı aşan o yerde
hepimizi buluşturmaya çalışan kişidir, diyebiliriz. İşte Barış Manço bizi duyuşumuzun kaynağındaki
o gürlüğe ve kalb-i selime (temiz kalp) yaklaştıran, hepimizin kendinden bir şeyler bulabildiği eserler
ortaya koyan sanatçılardandı. Farklı duyulara olduğu kadar, farklı yaşlara ve milletlere hitap etmeyi de
becerebilmişti.
Müsaadenizle, bunca farklılığa ulaşmayı başarabilmiş sanatçının maharetli parmakları ile ismi arasında
bir bağ kurarak Barış Manço hakkında birkaç kelam etmek isterim. Barış isminden başlayalım. Barış,
Türkçenin en eski kelimelerinden biri. Uzun bir zamana yayılan göçlerle Orta Asya steplerinden İran
platolarına gelmiş, oradan da Anadolu’ya ve günümüze taşınmış. (Aslında barışın isim olarak kulla-
nımı yakın zamanlara rastlar ama kelimeyi ortaya çıkaran kökü birçok kelimede görebiliyoruz.) Bah-
settiğimiz göçler esnasında yeni yeni coğrafyalarda yeni yeni diller ve seslerle karşılaşılmış. Zamanla
bazı sesler değişmiş, bazıları kendine yakın başka seslere dönüşmüş. Mesela bugün ulaşmak, yetişmek,
vasıl olmak anlamlarında kullandığımız varmak fiili, barış kelimesinin de kökünü oluşturan barmak
şeklinde söylenirmiş. Mutlaka bir yerlerde duymuşsunuzdur “parmak” yerine “barmak” denildiğini.
Anadolu’nun birçok ağzında hâlâ böyle söylenir. Yani biz barmak’ı iki şekilde, hem varmak hem de
parmak olarak kullanıyoruz. Sevimli bir benzetme yapacak olursak parmaklarımız için elimizin yürü-
teçleri yani elimizi dışarıya “vardıran” uzuvlardır diyebiliriz. Parmaklar dünyaya varır, onu sever, okşar.
Barış Manço da karşısındakilere varabilmek için bir yol bulmuş, şarkılarını sağır ve dilsiz alfabesinde
parmaklarıyla okumuş. Kim bilir belki biraz daha görünür olsunlar, dikkat çeksinler diye de parmakla-
rını farklı farklı yüzüklerle donatarak söylemişti o şarkılarını. Parmaklarıyla “varmıştı”.
“Barış Ağbi” ismiyle müsemmaydı (karakteriyle adı uyumlu). Parmaklarına şarkı söylettiği gibi, 7’den
77’ye herkese ulaşmayı da başarabilmişti. “İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil, tatlı dildir.” diyen birine
kim sırt dönebilir ki? Manço’nun eserlerinde de bu yumuşaklığı ve kapsayıcılığı görürüz. Bremen Mızı-
kacıları’ndan yaptığı uyarlamayla insanlarla hayvanların dostluğunu, yoldaşlığını ve barışını çocuklara
hikâye ederdi: “Dün yine seni andım gözlerim doldu/ O tatlı günlerimiz bir anı oldu/ Ayrılık geldi başa
katlanmak gerek/ Seni çok çok özledim arkadaşım eşek. Halil İbrahim bereketine kinayeyle yazdığı
“Halil İbrahim Sofrası”ndaysa şöyle diyordu: “Sapa, kulpa, kapağa itibar etme dostum/ İçi boş tencere-
nin bu sofrada yeri yok!” Aç gözlülüğe değil tevazuya çağırır, sofrayı yani dünyayı paylaşmak anlamın-
daki asıl zenginliğe, yanımızdakilerle barışabilmeye davet ederdi. Diktirdiği ceketle mahallelinin diline
düşen Ahmet Bey’in hikâyesinin anlatıldığı “Kul Ahmet” ya da “Ahmet Bey’in Ceketi” isimli eseri ise
bana kalırsa Manço’nun sanatının özünü verir: “Kul Ahmet dedi yalan dünya çıkardı ceketini / Örttü
garibin üstüne kaldırdı cenazeyi.” Sözü daha fazla uzatmadan bahsettiğimiz eserlerdeki şahıs kadro-
suna bir göz atarsak Barış Manço’nun kimlerin sesi olduğunu, kimlere vardığını görebiliriz: Çocuklar,
hayvanlar, garipler, alçak gönüllü dostlar… Vefatının sene-i devriyesinde (yıl dönümü) Barış Manço’ya
bizlere kattıkları için şükranlarımızı sunuyoruz.
Hüseyin Can, Anadolujet Magazin dergisi
509