Page 509 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 509
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 251
9. ÜNİTE > Mülakat/Röportaj Kazanım A.4.8: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Mülakatlarda Gerçeklik 25 dk.
Metindeki millî ve manevi değer unsurlarını belirleyebilmek ve metnin gerçekle ilişkisini kavrayabilmek. Evren-
Amacı Bireysel
sel değerleri yansıtan ögelerin farkına varılmasını sağlayabilmek.
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Cemil Meriç’le Mülakat
Hüsamettin Arslan: Üstadım, izninizle, sorularıma hayat konusundaki görüşlerinizi alarak başlamak
istiyorum. Sizce nedir hayatın anlamı?
Cemil Meriç: Hugo’nun bir sözünü not etmiştim. “Hayat mezarların çözdüğü dolaşık bir yumaktır.” di-
yordu. Hayat ile ilgili sözlerin hiçbiri mutlak olarak ele alınmamalı elbette. Hayyam, “Efsane söylediler
uykuya daldılar.” diyor. Hepimizin söylediği bir efsane var. Hepimiz bir efsane söyleyip uykuya dalıyo-
ruz. Bu sorulara soru ile cevap vermek. Bu soruya cevap verilmez. Zor sorular bunlar. Münker-Nekir
soruları gibi. Bir şairde mutlak gerçek aramak yanlış. Şair sözü... İlham var. Belli anlarda doğar şairin
içine bunlar, bazen bir şimşek pırıltısı gelir, aydınlatır insanı. İnsan aydınlandığını zanneder. Şimşek
pırıltısı geçtiğinde daha koyu bir karanlığın içinde kalır insan.
Hüsamettin Arslan: “Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun;
kâğıda, yani ebediyete zavallı çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet aldatıcı.” (Bu Ülke, sf. 182) diyorsunuz.
İnanmıyor musunuz ebediyete?
Cemil Meriç: Ebediyet diye bir şey yok yer yüzünde. Burada şöhret söz konusu. Bütün şöhretler yalan-
dır! Ebediyeti şöhret manasına kullanıyorum. Napolyon mu, Sezar mı?
Hüsamettin Arslan: Yön’le paylaştıklarınız?
Cemil Meriç: Önce pozitivizmim. Akla fazla önem verişim. Mesela Rıza Tevfik, Tevfik Fikret zaman
zaman bir anlamda Yöncüdürler. Bu problemde o kadar meçhul var ki... İnsanla ilgili hiçbir problem
basit değil.
Hüsamettin Arslan: Geçmişte materyalist olmanızla “Yön” arasında bir bağ kurulabilir mi?
Cemil Meriç: Ben hiçbir zaman materyalist olmadım.
Hüsamettin Arslan: “Kimim ben?” diye soruyorsunuz günlüğünüzde kendinize ve insanı kanser ede-
cek ağırlıktaki bu soruyu şöyle cevaplandırıyorsunuz: “Hayatını Türk irfanına adayan münzevî ve müte-
cessis bir fikir işçisi”. Sene 1974. Türkiye gibi Ortadoğu’nun göbeğindeki bir ülkede, bu yamalı bohçada
bir düşünür için yukarıdaki cevabınız yeterli mi? Kimsiniz siz? Kimlik söz konusu olduğunda sorulacak
bütün sorulara cevap verebilecek bir düşünür mü, yoksa arafta bir yalnız mı?
Cemil Meriç: Arafta bir yalnızım.
(...)
Hüsamettin Arslan: Türkiye niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadı?
Cemil Meriç: Niçin olsun? Üç kıtaya hâkim olmuş bir medeniyetin, dünyaya adalet ve kardeşlik da-
ğıtmış bir ülkenin hiçbir uygarlığı taklide ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin kendisi kalması; insanlığın bütün
keşiflerinden, bütün fetihlerinden faydalanarak ihtişamlı mazisine layık bir istikbal inşa etmesi başlıca
muradım…
Hüsamettin Arslan: Büchner’in “Madde ve Kuvvet” adlı kitabının düşünce dünyanızı, bir anlamda
kişiliğinizi en çok etkileyen kitaplardan biri olduğunu söylüyorsunuz. Bir düşünceyi öğrenmek aynı
zamanda bir yaşama biçimini öğrenmektir. Doğru. Ancak, o yaşama biçimini icra etmek değil. Pratik
hayatta kendilerini yaşayabilmek imkânını sağlamıyor bize okuduklarımız.
Cemil Meriç: Biraz fazla altını çizmişim “Madde ve Kuvvet”in. Sözün gelişi öyle yazmışım. Belli bir
çağda etkilemiştir beni. Hayatıma şamil değildir. Ama babam için aynı şeyi söyleyemem. Babama okut-
tum, ruh dünyasında kötü akisler yaptı. Babam hacıydı ve mütekid bir insandı. Onun üzerinde tesirli
oldu bu kitap, benim üzerimde değil. Evladım, kelimeler hiçbir şey ifade etmiyor, görüyorsunuz, yani
hem yalan hem doğru bunlar.
Hüsamettin Arslan, Nesillerin Mirası
507