Page 507 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 507
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 250
9. ÜNİTE > Mülakat/Röportaj Kazanım A.4.8: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Sahaflardan Yansımalar 25 dk.
Metindeki millî, manevi ve tarihsel unsurları belirleyebilmek. Bu unsurlara ve bu unsurların bugüne yansı-
Amacı malarına dair çıkarımlarda bulunabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Sahaflar Çarşısı
Bugün, günlerden salı… Usuldan usuldan bir kar serpeliyor. Sulusepken. Bir soğuk var ki deme gitsin…
İki genç kız, on yedişer yaşlarında gösteriyorlar, büzülerek, birbirlerine sokularak çarşıya girdiler. Baş-
kaca çarşı ıpıssız. İn cin top oynuyor. Başka günler yırtık pırtık kitaplar kaldırımdan taşardı. Kar altında
kalacak değil ya kitapları, dükkânı olanlar içeri, olmayanlar da saçak altlarına, evlerine çekmişler… Bir
kitapçı dükkânının vitrinine uzun uzun bakan kızlar hiçbir dükkâna girmeden gene aynı titreme telaşı
içinde çarşıdan çıkıp gittiler ve ben bekledim. Vakit ikindiüstüdür. Daha çok akşama yakın… Hiç mi
hiç kimse bir dükkândan başını uzatıp bir şey sormadı. Soğuktan desek… Belki ama tek tük de olsa
birkaç müşterinin çıkması gerek. Neyse efendim, ben de o kadar dışarıda kalıp “Dükkânlara girip çıkan
var mı?” diye gözetleyemedim. Üşüdüm yani. Bir kitapçıya girdim. Bu kitapçı daha çok yeni kitap alıp
satıyor. Eskilerle pek ilişiği yok. Eskiden, yani sahaflar yanmadan önce dükkân kirası olarak beş lira
veriyormuş. Şimdi yüz lira veriyor. Diyor ki “Bu sebepten, çok ziyan ediyoruz. Okul kitapları da sata-
maz olduk. Çünkü sahafların kitap alıcısı yarı fiyatına, dörtte bir fiyatına eski kitap almaya alışmıştır.
Dükkân fiyatları arttığından dolayı biz de kitap fiyatlarını biraz artırmak zorunda kaldık. Ondan dolayı
alıcı azaldı. Bana gelince ben sahaf değilim. Yani eski manada. Şimdi, eski kitaplar alıp satan, onları
değerlendirebilen üç sahaf kalmıştır: Raif Yelkenci, İsmail Hoca bir de Muzaffer Ozak.”
Muzaffer Ozak’a sordum: “Bir şey merak ediyorum: Bir kitabın takdirini nasıl yaparsınız?
Muzaffer Ozak: “Bu daha çok ihtisas işidir. Önce kitabım değeri… Sonra eskiliği daha sonra da hat-
tatın meşhur bir hattat olup olmadığı, yani yaşadığı zamanda. Bir de kitabın nüsha-i nadirattan olup
olmadığı…”
“Bu nüsha-i nadirat ne demektir?” dedim.
“Mesela, bir kitap yalnız, zamanında üç nüsha yazılmıştır. Bu kitabın bir nüshası dünyanın falan yerin-
deki kütüphanededir. Birisi de falan yerde. Birisi de bizim elimize geçmiş. İşte bu çok kıymetlidir. Eğer
bunun baskısı yapılmamışsa daha çok artar. Mesela geçende Amerika’da, Hayyam zamanında yazılmış,
Hayyam’ın rubailerini toplayan el yazması bir kitap on bin dolara satıldı. Bu kitap işte bizden, yani Tür-
kiye’den gitmiştir.”
(…)
Muzaffer Bey, eski kitapları ölen kitapseverlerin kitaplıklarını alarak tedarik ettiğini de ilave etti. Bu
kitapların içinde ölen adamın hususiyetlerine ait gayet enteresan notlar da çıkarmış. “Mesela.” diyor
Muzaffer Bey, “Mesela Bebek sırtlarında ölmüş bir adamın bir miktar kitabını aldım. İçinden yirmiden
fazla defter çıktı. Defterler büyüktü ve çok ince yazılarla yazılmıştı. Bu yirmi defterin yirmisinde de aşk
şiirleri vardı. Bu âşık adam, sevgilisine bütün bir ömür durmadan şiirler yazmış. On binden fazla şiir.”
“Bu defterleri ne yaptınız?” dedim.
“Sattık.” dedi. “Her bir defteri birisi aldı.”
“Yazık!” dedim.
Bir ömür durmadan sevgilisine şiirler yazan bu adamın şiirlerinden hiç olmazsa birini okumak ister-
dim. Muzaffer Bey’in anlattığına göre kitaplar arasında hatıra defterleri, akla hayale gelmez yazılar da
çıkarmış. Para da çıkarmış. Eyüp’ten alınan bir kitaplığın kitapları arasında altın çıkmış. Bu kitapları
taşımakta olan hamallar altın yüzünden kavga etmişler…
Sahaflar Çarşısı’nda artık eski canlılık, eski hayat kalmamış. Eskiden yüzlerce kitap tutkunları sahafları
doldurur, gelen kitapları durdurmazlarmış dükkânlarda. Alıp götürürlermiş. Şimdi üç tane tutkun kal-
mış. Onlar da her sabah gelir, dükkân dükkân dolaşırlar, âdeta boynu bükük giderlermiş. Bulurlarsa bir
kitap alırlarmış. Muzaffer Ozak’tan ayrıldığımda karanlık kavuşuyordu. Havada küf kokusu vardı. Usul-
dan usuldan kar yağıyordu Fatih devrinden beri köhnemiş Sahaflar Çarşısı’nın üstüne. Cümle sahaflar
dükkânlarını örtmüşler, ışıklarını söndürmüşlerdi. Sahaflar Çarşısı ölü gibiydi.
Yaşar Kemal, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl
505