Page 102 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 102
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 49
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.12: Metinde edebiyat, sanat ve fikir akımlarının/anlayışlarının yansımasını değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Hâlâ Devam Eden Edebî Bir Macera 25 dk.
Amacı Metindeki edebiyat, sanat ve fikir anlayışlarının yansımalarını belirleyebilme. Bunlar üzerine çıkarımlarda Bireysel
bulunabilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Korkuyu Beklerken
(…)
Önemsiz mektupları, pusulaları (bunların en ilginç olanının üzerinde şöyle yazıyordu: ‘Ben geldim’.
İmza yoktu. Tekrar gelir misin acaba bu günlerde?), önemli mektupların sadece zarflarını, bana ya-
zılmamış olan ve elime nereden geçtiğini bilemediğim yabancı dilden mektupları, bazı ders notlarını,
eski cep defterlerini (bunlar, yazımın çok acemice olduğu dönemlerin takvimleriydi) yırttım attım.
Gene de bir sürü kâğıt, defter ve not kaldı. (Artık bunları da atamazdım.) Sonra, fotoğrafları albümle-
re yerleştirmeğe başladım (Tarih sırasında bazı yanlışlıklar oldu herhalde.) Yüzüm, günden güne hiç
değişmediği halde (bunu, her sabah aynada yaptığım gözlemlerle biliyordum), resimler arasında va-
him farklar vardı. Bu değişikliği, yüzümde izleyemediğim için üzüldüm; hiçbir şeyin gelişimini (ya da
çöküşünü) izlemek mümkün olmuyordu. Fotoğraflarımda, hep bir şey düşünüyor gibiydim. (Günlük
tutmalıyım; hiç olmazsa düşüncelerimin gelişimini ya da çöküşünü izlemeliyim.) Birdenbire kendimi
bu evde bulmuştum sanki. Daha önce ne olmuştu? Sanki, kime yazıldığı bile belli olmayan bu mektubu
almadan önce yaşamamıştım, şimdi zaten yaşamıyordum. Bütün hafızamı, hayal gücümü zorluyor-
dum; geçmişe ait bir şeyler hatırlamak, bir şeyler görmek istiyordum. Olmuyordu. Aslında düşününce,
canım şu zamanda şöyle olmuştu, annemin yüzü beyazdı ve yatay çizgiliydi, okula başladığım gün ne
kadar korkmuştum diyebiliyordum. Fakat, mesele bu değildi; mesele, bir şeyleri, sıcak bir çorbanın
kokusunu duyar gibi hissedebilmekti. Bense bunu hiç becerememiştim. Ne tabiatı, ne insanları, ne de
olup bitenleri hiç sevmemiştim; kendimi bile, kendi yaptıklarımı bile.
Fotoğrafları yapıştırma işini bıraktım. Sonra ne yaptım? Evet, gökyüzüne bakmıştım, yuvarlak ve par-
lak ve ışıklı bir daireden başka bir şeye benzemeyen aya bakmıştım ve ne kadar güzel, tıpkı öğretildiği
gibi güzel, anlatıldığı gibi güzel demiştim; sonra, başımı aşağı doğru hareket ettirerek, denizle ayın
ışıltılı çizgilerini aramıştım. Ne acıklı bir maceraydı bu. Belki de değildi; belki de, bunun acıklı bir
macera olduğunu da bir yerden öğrenmiştim, bir yerden okumuştum. Hafızam zayıfladığı için, neyi
nerede okuduğumu unuttuğum için, bana ait bir takım duygular olduğunu sanıyordum. Acaba, içine
düştüğüm durum, daha önce nerede acıklı olmuştu? Mısır’da mı? Eski Yunan’da mı? Kendimi, roman-
tik dönemin Fransızları, İngilizleri ya da Almanlarıyla mı karıştırıyordum? Ben bir şeyin taklidiydim;
fakat, aslımı bile doğru dürüst öğrenememiştim. Belki de bana ne olduğunu sonuna kadar okumamış-
tım. Yarabbim ne korkunçtu! Belki de birilerinden duymuştum, onlar da başka birilerinden duymuştu,
başka birileri de…
(…)
Oğuz Atay
101