Page 180 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 180
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 88
4. ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.2: Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Toplum ve Roman 25 dk.
Amacı Toplumsal değişim ve dönüşümlerin, romanları da değiştirip dönüştürdüğünü kavrayabilme. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Satranç
Gece yarısı New York’tan Buenos Aires’e hareket edecek olan büyük, buharlı yolcu gemisine son sa-
atlerin alışılagelmiş yoğun faaliyet ve hareketliliği hâkimdi. Karadan gelmiş konuklar, arkadaşlarını
uğurlamak için itişip kakışıyor, eğik kasketli telgrafçı çocuklar toplantı salonlarına bağırarak bazı isim-
leri sesleniyor, valizler ve çiçekler oradan oraya taşınıyor, küçük çocuklar merakla merdivenleri inip
çıkıyor, bu sırada da orkestra durmak bilmeden güvertedekilere çalmaya devam ediyordu. Yanımızda,
flaşların iki veya üç kez şiddetle patladığı sırada gezinti güvertesinde bir tanıdıkla, bu hengamenin
biraz uzağında sohbet ediyordum muhabirler anlaşılan denize açılmadan hemen önce meşhur biriyle
hızlıca röportaj yapıyor, onun fotoğraflarını çekiyorlardı. Arkadaşım oraya doğru baktı ve gülümse-
di: “Geminizde nadir rastlanan bir kuş var, Czentovic bu.” Herhalde ne dediğini hiç anlamamış gibi
bakmışım ki, açıklayarak ekledi: “Mirko Czentovic, dünya satranç şampiyonu. Doğudan batıya bütün
Amerika’yı, turnuvalara katılarak köşe bucak dolaştı ve şimdi yeni zaferler için Arjantin’e gidiyor.”
O an gerçekten de bu genç dünya şampiyonunun ve hatta roket gibi fırlamış kariyerine ilişkin bazı
ayrıntıları hatırlamıştım- benden daha dikkatli bir gazete okuru olan arkadaşım bu ayrıntıları bir dizi
anektodla tamamlamasını bildi. Czentovic bir yıl kadar önce Alyehin, Capablanca, Tartakower, Lasker,
Bogolyubov gibi satranç sanatının kendini kanıtlamış ustalarının yanına adını bir hamlede yazdırmıştı.
(…)
Küçücük kayığını bir gece tahıl gemisinin ezip geçtiği Slav kökenli beş parasız bir Tuna sandalcısının
oğlu olan, o zamanlar on iki yaşındaki çocuğu, babasının ölümünden sonra ücra yörenin sahibi acıyıp
yanına almıştı ve iyi yürekli papaz ağzından cımbızla laf alınan, ağır kanlı ve geniş alınlı çocuğun köy
okulunda öğrenemediklerini evde verdiği özel derslerle telafi etmek için oldukça uğraşmıştı.
Ama çabalar sonuçsuz kaldı. Mirko kendisine yüz kere açıklanmış harflere her defasında boş boş ba-
kıyordu; ağır çalışan beyni en basit ders konularını kavrayacak güçten bile yoksundu. Hesap yapması
gerektiğinde, on dört yaşındayken bile parmaklarından yardım alması gerekiyordu ve artık yeniyetme
sayılabilecek bu genç adam için bir kitap veya gazeteyi okumaksa daha da özel bir çaba göstermesi an-
lamına geliyordu. Bu yüzden Mirko’ya asla isteksiz veya dik başlı denemezdi. Kendisine ne söylenirse
itaat edip yapıyor, su taşıyor, odun kesiyor, tarlada diğerleriyle birlikte çalışıyor, mutfağı topluyor ve
insanı kızdıran bir yavaşlıkla da olsa yapılması istenen her işi güvenilir bir şekilde yapıp bitiriyordu. Bu
dediğim dedik oğlanın iyi yürekli rahibi en çok kızdıran tarafı o mutlak kayıtsızlığıydı.
(…)
Bir kış akşamı iki oyuncu günlük oyunlarına gömüldükleri sırada, köy yolu tarafından bir kızağın çın-
gırak sesleri giderek yakınlaşmaya başladı. Kasketi karla kaplanmış olan bir köylü kuvvetli adımlarla ve
telaşla içeri dalıp annesinin ölüm döşeğinde olduğunu papazın geç olmadan kadına kutsal yağ sürerek
kutsamak için acele etmesi gerektiğini söyledi. Rahip hiç duraksamadan adamı takip etti.
(…)
179