Page 324 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 324
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 160
6.ÜNİTE> Deneme Kazanım A.4.8. Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Değişen Değerler 25 dk.
Amacı Millî, manevi ve evrensel değerleri belirleyerek bunlarla ilgili çıkarımlarda bulunabilme. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Hayvansız Dil , GDO’lu Edebiyat
Geçenlerde soyu tükenen hayvanlarla ilgili bir haber okudum. Altmış civarında gergedan kalmış dünya-
da. Üç bine yakın kaplan... Tükenen tükenene. Daha önce, özellikle Anadolu Parsı’nın tükenişiyle ilgili
“Kaplan” başlıklı bir deneme yazmıştım. Hayvan soyunun tükenmesinin bizim de bir yanımızın yok
olduğu anlamına geldiğini anlatıyordum orada. Bilinmeyen bir şey midir sanki; dilimizi, kültürümüzü,
sanatımızı besler hayvan. Onunla temsil eder, onunla aktarır, kendi kişiliğimize onunla bakarız. Öyle
ya, eşeksiz bir Nasreddin Hoca’yı ne yapacağız? Bir kolu, bir kavuğu gibidir eşek onun. Nermi Uygur
“Eşekler” denemesinde ne güzel anlatır bu müthiş hayvanla ilişkimizi.
(…)
Ama onu severiz de. Hele gözlerine bayılırız. Sevgilisini eşek gözlüm diye sevenler de çıkmaz mı ara-
mızdan?
Halk kültürümüzün büyük çağlayanıdır hayvan. Türkülere, manilere, dilden dile dolaşan halk hikâye-
lerine baktığınız zaman neredeyse tüm benzetme unsurlarının hayvanlarla kurgulandığını görürsünüz.
Ceylanlar, keklikler, atlar, köpekler, kuşlar... Kilimlere işlenmiş, tapılmış bunlara. Yalnız hayvanlara mı?
Boy selviye benzetilmiş, bıyık çalıya. Ağaçlar zaten tanrı. Peki, öyleyse engel olamadığımız şey ne?
Bununla beslenmiş dil ortadan kalkınca, biliyorsunuz artık boy sırığa benzetiliyor, ya da direğe, gözler-
se “eşek gözü” değil; büyük ve parlak, bu yetiyor bize. İşte bu ortadan kalkınca, bunun yerini alan şey,
edebiyatı da biçimlendirmeye başlıyor. Baştan söyleyeyim; hayvansız dil, insansız edebiyat yaratıyor.
GDO’lu bir edebiyat.
İnsan unutuyor. Hemen unutuyor, on yıl öncesi, eski zaman oluveriyor. Sözgelimi, bir arkadaşınızla
tartışıyorsunuz. Üç saat sürüyor; diyorsunuz ki, bunları Melih Cevdet defalarca yazmıştı ama. Üstelik,
müthiş denemelerdi onlar.
(…)
Ama unutulmuş, okunmamış. Bizde, artık buna iyice inanmaya başladım, yaşamını yitirenin düşün-
cesi de hemen geçersizleşiveriyor. Oysa, bir meseleyi her defasında yeniden, en başından ele almak ne
kazandırır ki bize? Bir düşüncemiz, bir yeniliğimiz varsa, bunu önceki kuşakların ürünlerinin üstüne
koymalı değil miyiz?
Ama elbette hayvanın unutulması biraz daha farklı. Zaman zaman çocuklara soruyorum: At kaç ayaklı-
dır? İki. Ama böyledir bu, yaşamımız gelişti mi, yoksa iki boyutlu bir hal mi aldı; buna bakarım ben. Atı
görme olanağımız ne yazık ki yok. Bir yaşa kadar, çocuk atı “profilden” gördüyse onu iki ayaklı bir hay-
van olarak tasarlaması kaçınılmazdır. Kanımca gergedanların yaşadığına inanılmayacak ileride. Düşsel
hayvanlar sınıfından sayılıp “ilginç” bulunacaklar.
(…)
Faruk Duman, Adasız Deniz ve Aperitifler / Defterden Notlar
323