Page 328 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 328
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 162
6.ÜNİTE> Deneme Kazanım A.4.9. Metinde ortaya konulan bilgi ve yorumları ayırt eder.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Nesnellik ve Öznellik 25 dk.
Amacı Metindeki nesnel ve öznel anlatımı ayırabilme. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Şiirin Yapısı I
Bizim memleketimizde şair ötedenberi, köyde kentte, sevilir ve sayılır. Padişah tutmazsa halk, halk tut-
mazsa padişah, bir komşu değilse öbürü tutar şairi. İyi kötü şiir yazıp da ün, para veya gönül kazanma-
mış kim var bizde? Halbuki bunların hiçbirine kavuşmadan ömür boyu çile çekmiş nice zanaat adam-
larımız vardır. Bununla beraber şairlerimizin çoğu, hele kötüleri, bu memleketi kadir bilmez sayarlar.
Şiirleri zamana yandan çarklı vapurlar kadar bile dayanamamış olan Hâmid'in hayatını düşünün. O
bile milletinin şiirine yeterince değer vermediğini sanırmış. Hangi milletin Meclisine bizdeki kadar şair
girmiştir? Hangi memlekette şair bizdeki kolaylıkla şiirini bastırır? Edebiyat tarihimizde şiirin tuttuğu
yer ölçüsüzdür. Hâlâ hikayecilerimizin çoğu daha çok şairdir. Politika adamlarımız bile sık sık şairliğe
özenir, sıkıştıkları zaman sözün doğrusundan çok güzeline, şairanesine başvururlar.
Bu neden böyledir? Cevabı bana bir gece bir dolmuş şoförü verdi. Atatürk bulvarında param parça
olmuş bir otomobil üstüne başlayan konuşma arasında şoför: “Bey, Avrupalılar kafalarıyla iş görür, biz
ciğerlerimizle.” dedi. Sonra hep kendini överek bize makinenin hiç şakaya gelmediğini, frenlerinden
çok gönüllerine güvenen şoför arkadaşlarının soluğu er geç öbür dünyada aldıklarını anlattı. Ben de o
gün Vedat Günyol'a, şiir üstüne bir konuşmamızı yazıya dökmeyi söz vermiştim. Şoförün sözlerinden
çıkardığım frensiz gönül, dizginsiz lirizm, başı boş yahut ver yansın şiir deyimlerini, şiirimizin anlat-
mak istediğim bir haline uygun buldum. Bu arada bir halk şairinin “coşkun akan sel bizdedir” mısraı
da yeni bir mâna ile dolarak aklıma geldi. Ötedenberi edebiyat deyince daha çok şiiri, şiir deyince daha
çok duygu coşkunluğunu anlayışımız, acaba bütün hayatımızda gönülden yana olmamızdan, sevgimi-
zi, öfkemizi, keder veya sevincimizi dizginsiz olduğu ölçüde değerleri saymamızdan ileri gelmiyor mu
diye düşündüm. Gözyaşı sellere dönmeli, neşe insanı baştan çıkarmalı ki güzel olsun. Aşkın deli edeni,
gurbetin ciğer deleni güzeldir. Öfkemiz baldan tatlı, arzumuz ateş alevidir. Yanmak, ölmek, vurulmak,
bitmek, çıldırmak, yıkılmak, kırılmak, bayılmak, kan kusmak, bizim dilimizde duygu hallerini anlatır.
Duygu bahsinde ölçü, dizgin boş görülse, öğütlense bile gönülleri kazanmaz, hayranlık uyandırmaz.
Gönül dediğin divâne gerek. Gönül ehlinin, yani erenliğin sağı solu olmaz.
Türk şiiri Yunus'tan Fuzuli'ye, Fuzuli'den Hamit'e, Hamit'ten bugüne hep coştuğu zaman kendini du-
yurmuş, en gergin tellerde sesini bulmuştur. Şiirimize Garplı anlayışla ilk çeki düzen veren şairimiz
Yahya Kemal'in bile duyguları dolu dizgin, hatta bazan alabildiğine coşkundur. Şiiri sessiz, gölgeli ik-
limlere götürmek isteyen Hâşim'de duygu eninde sonunda ateş alev olmadan edemez. Hâşim olsa olsa
şiir hakkındaki düşüncelerinde sembolisttir. Şiirlerinde bütün coşkunluğuyla Şarklı ve Garp anlayışına
göre de bal gibi romantiktir. Romantik dedim de aklıma geldi. Bir tarihte, Paris’te bir Fransız ahbabıma
bizim şiirimizin Yunus'tan bu yana çeşitli örneklerinden tercümeler yapmıştım da bana “Hep romantik
bu sizin şairler” demişti. Aslında Fransızlarda romantizm, duygu taşkınlığı olarak bir hayli zorlamadır.
Onlar eninde sonunda dizginlenmiş duyguları severler. En deli, en serden geçti şairleri Rimbaud bi-
zim coşkunlarımızın, meselâ bir Dağlarca'nın yanında akıllı uslu kalır. Sarhoş Gemi'si dünyadan çıkar,
baştan çıkmaz, kalktığı, gittiği, döndüğü yer bellidir. Ne yapmak istemiş bu şair diye sorarsanız cevabı
vardır. Başı, sonu, kapısı, penceresi yerinde olmayan gelişi güzel şiiri yok gibidir.
(…)
Sabahattin Eyuboğlu, Sanat Üzerine Denemeler
327