Page 64 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 64
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 30
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.2: Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Farkındalıkların Tanıklığını Yapan Tür: Hikâye 25 dk.
Amacı Metin türlerinin oluşumunda kültürün, toplumsal değişimlerin ve etkileşimlerin katkısını belirleyebilme. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Çiçek Dirilticileri
(…)
Taşlık karanlıktı. Kokulu karanlıkta çiçeklerin renkleri babaannenin ince uğultusuna karışıyordu: “Eli-
ni öpüver oğlum. Baba oğul arasında olmaz dargınlık.”
Çiçeklerden çok, taşlığın öte yanındaki kapı çekiyordu Şükriye’yi. Açsa mıydı? Dede orada mıydı ki?
Yüreği çarparak kapının tokmağını çevirdi. Bir süre hiçbir şey göremedi. Odada bir nezle kokusu vardı
yalnız. Gözleri alışınca yatağı seçti. İki iskemleyle tahta bir masa duruyordu yatağın yanında. Karşıki
duvara babaannenin beyaz elbiseli bir gençlik resmi asılmıştı. Saçları örülüydü. Bir iskemleye daya-
nıyordu. Çizmeli bir adam oturuyordu iskemlede. Eski bir oda görmenin ezikliği çöktü Şükriye’nin
üstüne. O sırada yataktaki gölge doğruldu. “Kimsin sen?”
Şükriye karşılık vermek istedi, olmadı. Yerinde kalakaldı.
Elini uzattı ihtiyar.
− Sen Şükriye’sin herhalde? Gel bakalım. Yaklaş. Ama önce pencereyi aç da yüzünü göreyim.
Şükriye çekinerek pencereye yaklaştı, ayaklarının ucuna basarak camı itti. Yukardan vuran ışık, ihtiya-
rın kırçıl saçlarını, aşağı doğru yaylanmış kara kaşlarını, gür bıyıklarını aydınlattı.
− Ne zaman geldin sen Şükriye?
− Biraz önce.
Böyle diyerek suçunu hafifletmeyi umdu.
İhtiyarın yüzünde suçlayıcı bir öfke gizliydi sanki. Özellikle ağzının ucundaki kıvrımlarda.
− Otur bakalım, dedi. Otur bakalım şöyle.
İhtiyar bir adamın küçük bir kıza soracağı şeyleri bilmiyor, diye düşündü Şükrüye. Konuşmayı zorladı.
− Okula gelecek yıl başlıyorum. Adım Şükriye değil Şükrüye’dir. Hasta mısınız?
− Ya, üşüttüm.
− Üşütmek kötüdür, annem…
Dedenin hoşlanmayacağını sezerek sustu. Sonra:
− Çiçekler sizin mi?
− Benim.
− Hepsi mi?
− Hepsi.
− Ne yaparsınız bu kadar çiçeği?
− Satarım.
− Peki, ya beğenmezlerse?
− Beğendiririm. Neden beğenmesinler? Bunca ter döküyorum. Bak: her akşam bir kova alırım. Çi-
çeklerin çürümüş saplarını, kararmış yapraklarını ayıklarım, köklerini biraz keserek kovadaki suda
dinlendiririm. Yüzlerine sıcak su serperim. Sabaha dirilirler.
− Demek siz çiçek dirilticisisiniz? dedi Şükrüye. Bizim köşede öyle birine rastlamıştım. Bir de vazo
satan bir adam görmüştüm; koca bir vazoyu kucağında dolaştırıp duruyordu.
İhtiyar duygulanmıştı.
− İyi kızsın Şükrüye, dedi. Babana çekmişsin. İçerde mi?
(…)
Tomris Uyar
63