Page 86 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 86
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 41
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.8: Metindeki anlatıcı ve bakış açısının işlevini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Yaşadığım Yer ve Bakış Açım 25 dk.
Amacı Anlatıcının bakış açısından yola çıkarak anlatıcı ile ilgili çıkarımlarda bulunabilme. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Bir Orman Hikâyesi
“Orman bizim her şeyimizdir delikanlı, anamız, babamız, evimiz…” diye, yanımda oturan bir ihtiyar
anlatmaya başladı. Alacakaranlık gittikçe artıyordu. Güneş, aşağılarda uzanan ovadan tamamen çe-
kilmişti. Yalnız arkamızdaki büyük ormanda, ağaçların üstüne atılmış kırmızı bir çuha gibi rüzgârla
hafif hafif kıpırdıyordu. Biraz sonra büsbütün kayboldu. Ve o anda her şey değişiverdi. Şimdiye kadar
yaşayan, kımıldayan, ses çıkaran ova artık ölüydü ve beyaz, ince bir sisle örtülmeye başlamıştı.
Buna karşılık orman canlanıyordu. Sabahtan beri ancak mırıltıları duyulabilen ağaçlar konuşuyorlar,
bağırıyorlar, sallanıyor ve ellerini birbirlerine uzatıyorlardı. Yalnız ağaçlar değil, yerdeki otlar, kuru
yapraklar, çalılar, ağaçların gövdesine sarılan sarmaşık soyundan nebatlar, hatta kahverengi mantar-
larla koyu yeşil yosunlar bile canlanmıştı. Gürültülü bir kımıldama, bir ses kargaşalığı ormanın kenar-
larından dışarı dökülüyordu. Arkamızda büyük bir şehir uyanıyor zannediyordum. Birden bir işaret
almışlar gibi bu ahenge hayvanlar da karışıverdiler. Kuş haykırışları, ulumalar, acele koşan ayakların
altında kırılan dalların sesleri birbirlerini kovalıyordu.
(…)
“Babalarımız dedelerimizden, biz de babalarımızdan ne gördükse onu yapıyor, tıpkı onlar gibi yaşıyor-
duk. Bundan memnunduk. Zaten yeryüzünde başka bir şeyin de olacağını bilmiyorduk ki memnun
olmayalım.”
(…)
İhtiyar, kolumu tuttu. Elleri titriyordu. Kendisine bir şey olmuş gibiydi. Küçük, dermansız gözleri yaş
doluydu. Buruşuk yüzünde birçok çizgiler daha belirmişti. Bir şey söylemek istiyor, fakat tıkanır gibi
oldu. Yüzünden, ağzının kenarlarından, gözlerinden hatta vücudunun her sarsıntısından dökülen bir
acı beni sarıyor, kucaklıyordu. Nihayet, boğazını tıkayan bir şey varmış da onu fırlatmaya muvaffak
olmuş gibi birdenbire ve haykırışa benzeyen bir sesle:
“Delikanlı, bizim elimizden ormanımızı aldılar, bizi ormansız bıraktılar… Bizi bir tek ağaçsız bıraktı-
lar!..” diye bağırdı.
Sonra elini başına götürdü. Kasketini geri iterek seyrek beyaz saçlarını yakaladı. Böyle bir müddet kal-
dı. Ben onun içerisindeki vukuatı takip ediyor ve kurulması biten bir duvar saatinin rakkası gibi nasıl
yavaş yavaş sükûnete geldiğini görüyordum.
(…)
Fakat çok geçmeden ormanın öbür ucunda birbiri arkasına devrilen ağaçları, gittikçe büyüyen mey-
danları görünce nasıl bir tehlikenin yanaştığını fark eder gibi olduk; bu tehlikeyi gücümüzün yettiği
kadar kendimizden uzak tutmaya çabaladık. Fakat ormana düşen bu yara, yavaş yavaş yayıldı, kökleşti.
En eski, en büyük ağaçlar, önünde bilmeden ürperdiğimiz, ceddimizmiş gibi çekindiğimiz ihtiyar göv-
deler birbiri arkasına devriliyor, çıplak meydanlar günden güne artıyordu. Çocukluğumuzda güçbela
aralarından geçebildiğimiz, güneşin bile giremediği kuytu, sıkı yerlerde şimdi kel birer meydan vardı.
Sabahattin Ali
Kelime Dağarcığı
cet: Dede, büyükbaba, ata. muvaffak olmak: Başarmak. rakkas: Sarkaç. sükûnet: Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik, sessiz-
lik. vukuat: Olanlar, olan bitenler. nebat: Bitki.
85