Page 192 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 192
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 99
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.6. Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi, Yazma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi KİŞİLER VE ROMAN 20 dk.
Amacı Metinden hareketle metinde kullanılan kişilerle ilgili çözümlemelerde bulunabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları metne göre cevaplayınız.
KORKUNÇ YILLAR
(...)
Evet, atlı yiğit, Azamat’ın oğlu Arslan’dı. Bucak ordusunda nice nice kahramanlıklar göstermiş, Le-
histan’ın şehirlerini, köylerini yakıp yıkmış… Aldığı esirler sayısızmış, mücevheratı hesapsızmış…
Arslan adı, han topraklarında yaşayanların dilinde destan olmuş, düşman topraklarında yaşayanların
kalbinde korku olmuş. Arslan’ın adı sarayda bile anılırmış… Bir akşam kahvede oturmuş, cenkleri
hatırlıyorduk. Bizim Arslan da kahvedeydi. İçeriye başında demir tellerle örülmüş bir miğfer, demir
eldivenli elinde kılıç, geniş omuzlu, Arslan’dan da boylu yabancı bir pehlivan girdi. Bu tepeden tırnağa
silahlı pehlivan, kapının yanında durarak, ateşli gözlerini yiğit Arslan’a dikti ve şöyle dedi:
— Azamat’ın oğlu Arslan Bey! Arslan’dan da zalim Bey!
Kahvede hepimiz ayağa kalkmış, yabancı pehlivana bakıyorduk. Pehlivan sözüne devam ederek:
— Yurdumu yaktın, babamın kanını akıttın, (...)
Sonra demir eldivenleri çıkarıp Arslan’ın ayakları dibine attı ve:
— Yurdu için ölmeyen var mı bu dünyada, pehlivan? Ya esirlik, ya ölüm? Seç ve çık önüme, hey Ars-
lan! diye bağırdı.
Bizim yiğit Arslan, yabancıyı tanıdı. O, Lehistan pehlivanıydı. Ayaklarının dibindeki demir eldiveni
kılıcıyla iterek Lehistan pehlivanına şöyle bir cevap verdi:
— Yaktım yıktım yurdunu. Sözün doğru, pehlivanım. Üç bin başı esir ettim. Kefe’de sultan haremleri-
ne sattım. Fakat bunları namusluca yaptım. Atlıya karşı at sürdüm, kılıçlıya karşı kılıç çektim, okluya
karşı ok attım. Yurdu için ölen pehlivandır, pehlivan! Esir olup namusumu, sülalemin adını kirletmem.
Ölüm olsun! dedi demedi kılıcını çekerek ortaya atıldı.
Biz de iki pehlivanın kavgasını seyredeceğiz diye çok sevindik. Fakat kahvede bulunanlar arasında
sarayda hizmet eden biri vardı. Birden yabancıyı tanıdı ve ortaya atılarak:
— Ben bu Lehistanlıyı tanırım. Elçidir o, elçi! Tutun Arslan’ı!.. Tutun Arslan’ı! diye bağırdı.
Kahvedeki öteki pehlivanlar, Arslan’ı tuttular. Arslan Bey:
— Bırakın beni! Allah aşkına bırakın beni! diye yalvardıysa da kahvedeki saçı sakalı ağarmış pehli-
vanlardan biri:
— Dur Arslan, ne yapıyorsun? Han toprağında elçiye silah çekilir mi? dedi.
Arslan:
— Beni çağıran bu pehlivan değil miydi, ağalar? Önüme çıkmayın! Namusa sığar mı bu ağalar? diye
direndi.
(...)
191