Page 196 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 196
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 101
Metindeki zaman ve mekânın özelliklerini belirler.
5.ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.7.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi ROMANDA ZAMAN VE MEKÂNIN ALGILANIŞI 30 dk.
Amacı Metin, okur, zaman ve mekân arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız.
ÇAMLICA’DAKİ ENİŞTEMİZ
Çamlıca’daki Eniştemizin Köşkü
Bu köşkün uzaktan göze çarpan hususiyeti, o zamanlar ancak İstanbul’un iç semtlerinde rast gelinen
bazı tekkeler gibi bir nevi dinî mana sezdiren yemyeşil rengiydi. Bahçe duvarındaki demir parmaklık-
lı kapı gıcırdayarak açılırken öyle gönlünden geliyormuş gibi duygulu bir ses çıkarırdı ki bununla bize
güya: "Safa geldiniz!" dediğini işitirdik. Bu bakımsız bahçenin ortasındaki havuzda kuvvetli musluğu
hâlâ mükemmel işleyen, eskiden kalma bir fıskiye, eğer açık bırakırsanız yükselen ve dökülen suların
neşesini yayar ve bizim o zamanki tasasız ruhlarımıza serperdi. Bu fıskiyenin sularını yıllarca neşeden
çağıldar gibi duymuştum. Ancak sonraları bunlar bana nafile bir bekleyişin yorgunluklarıyla bezgin
ve yaşlanmış kızlar gibi için için bir şeyler beklemekten üzgün gelmişti.
Her evin, hele o kadar hususiyetleri olan büyük eski zaman evlerinin birer tabiat ve hüviyetleri vardır.
Yaşanan günlerle geceler içinde çocukla evin arasında büyük bir mahremiyet doğar ve çocuk, içinde
yaşadığı evi kendisine süt veren canlı bir mahlûk gibi sevmesini, onun gönlünü açarak içindeki musi-
kileri duymasını iyi bilir. Zira daima böyle, hülyalarımızla tatlılaştırıp ağdalaştırarak gönlümüze sin-
dirdiğimiz evler ve içinde mevsimlerimizin tatları olgunlaşıp kalbimize sızan mahalleler, başkalarına
sevimsiz, lezzetsiz, hatta belki gamlı ve kasvetli gözükse bile bize yine hoş, derin, gönüllü ve adeta
dünya güzeli görünür. Onları hep gönlümüzün gece gündüz dokuduğu isteklerimiz, hülyalarımız ve
ümitlerimizle besler, öreriz. Böylece onlarda başkalarının göremedikleri, bizimse aşinaları olduğu-
muz nice manalar buluruz. Bir ihtiyar kadının buruşuk yüzü yabancı gözlere sadece çirkin ve adeta
kirli görünür. Fakat bu kadının torunu, o yüzde, eski Mısır parşömenlerini okuyan bir âlim gibi şef-
katin, muhabbetin ve bütün hayatın en emin lezzetlerini okumasını ve duymasını bilir. O zamanlarda
biz de bu eski köşke girmekle bir büyükannemizi kucaklayıp öper gibi olurduk.
Çamlıca’daki eniştemizin köşkü, çocukluk dünyamı teşkil eden dört kutupta, zaman zaman beni ba-
rındıran dört esaslı binadan biriydi. Boğaziçi'ndeki yalımızın kendi hülyalarında, önünden akan mavi
suların mırıltılarında ve âlâyişli mehtapların çalgılarında yüzen ömrünü; büyükbabamın Büyükada'da
ve yaseminler içinde bir bahçedeki, geceleri uluyan çamlığa bitişik köşkünün hayatını; Eyüp'te sessiz
Haliç'in önünde siyah tahtadan Bahariye Mevlevihanesi’nin tuğla harmanından dağılan yanık kokuları
teneffüs ederek Fişekhane nöbetçilerinin hüzünlü seslerini dinleyen uhrevi hâlini ve eniştemizin Çam-
lıca Köşkü’nün bahar sesleri ve kokuları içindeki geniş nefesli varlığını akrabalar yahut sevgililer gibi
duyar ve mukaddes sayardım.
Her zaman serin gönlünü duyduğum köşkün harem kapısından girince ötesi berisi aşınmış hasır dö-
şeli, alçarak tavanlı alt kat sofası, açılmış kollara benzeyen çifte basık merdivenlerle kolayca çıkılıve-
ren üst katı insana ilk görünüşte biraz boşluk ve yalnızlık hissi verirdi. Bu, geniş odalı ve sofalı ve ilk
katından itibaren yüksek tavanlı, bütün kapıları ikişer kanatlı ve billur topuzlu, duvarları nakışlı, eski
zamanın safvetli bir tarzda gösterişli evlerinden biriydi. Eniştemiz onu eski bir hâlde satın almış, acele
bir tamirden ve rengini yeşile boyattıktan sonra galiba benim doğduğum senede içine yerleşmiş ve
yaptırmak istediği esaslı tamiri de daha gelmeyen bir zamana bırakmıştı.
Burada eniştemiz, halam, değişmeyen Arap Naile bacı ve hep değişen hizmetçiler; değişmeyen aşçı-
başı ve hep değişen aşçı yamakları, bir bahçıvan ve bir aralık türeyen bir seyis, o zamanlarda böyle
195