Page 200 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 200

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9        103

                                     Metinde anlatıcı ve bakış açısının işlevini belirler.
             5.ÜNİTE > Roman    Kazanım A.2.8.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Yaratıcı Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                      ANLATICI VE ROMAN                                30 dk.
             Amacı      Anlatıcının bakış açısından yola çıkarak anlatıcı ile ilgili çıkarımlarda bulunabilmek.  Bireysel

             Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız.


                                               BEYOĞLU RAPSODİSİ
               Yazgıya inanmam ama olaylar bu düşüncemin yanlışlığını kanıtlamak istercesine ardı ardına sıra-
               lanmaya başladığında, bunları kurgulayan biri mi var, diye endişelenmekten de kendimi alamam.
               Geçtiğimiz güz de böyle olmuştu. Asla bir araya gelemeyecek kişiler buluşmuş, hiç ilgisi olmayan
               olaylar birbirine bağlanmış, konular iç içe geçmiş; böylece biz üç eski kafadar, Beyoğlu'nun o kederli
               sonbahar günlerinde tuhaf bir serüvenin sert rüzgârıyla savrulurken bulmuştuk kendimizi.

               Üç kafadar derken, bendeniz Selim, arkadaşlarım Kenan ve Nihat'ı kastediyorum. Yan yana dizilmiş
               üç erkek ismini görüp arkadaş olduğumuzu da öğrenince üstelik serüven lafını da okuyunca sakın
               aklınıza genç insanlar gelmesin. Gençliğin deli rüzgârları terk etmişti bizi. Hayır, ihtiyar da sayıl-
               mazdık, uzunca bir süredir orta yaşın çoktan kanıksadığımız sıradan günlerinin devranını sürmek-
               teydik. Ta ki Kenan'ın ölümsüzlük merakı yüzünden bu sakin yaşamımız, fırtınalı günlerle örülü bir
               karabasana dönüşene kadar. Sakin yaşamımızın nasıl sona erdiğini uzun uzun anlatacağım ama önce
               arkadaşlarımı tanıtayım sizlere.
               Orta yaşlarımızı sürüyorduk dedim ya aslında arkadaşlığımız çok eskilere, kısa pantolonla dolaştı-
               ğımız çocukluk günlerine kadar uzanır. Kenan ile Nihat'ı, Galatasaray Lisesinin Ortaköy'deki tarihî
               binasının geniş bahçesinde ilk gördüğümde üçümüz de henüz delikanlılığın sınırlarına bile gelme-
               miştik. Neden arkadaş olduğumuzu bilmiyorum. Aynı sınıfta olmanın doğal bir sonucu desem, on-
               larca çocuğun arasından neden üçünüz bir araya geldiniz, diyerek kolayca çürütülebilir bu tezim.
               Belki izcilik. (…) Hayır, hayır üçümüzün de ailelerimizin tek çocuğu olmamızdan söz etmiyorum,
               kişiliklerimizden bahsediyorum. Yanlış anlamayın, kişiliklerimiz de tıpkı dış görünüşümüz gibi bir-
               birine hiç benzemezdi. Kıvırcık sayılabilecek dalgalı siyah saçları, hep neşeyle parıldayan ela gözleri,
               dur durak bilmeyen hâliyle Kenan, içimizdeki en delişmen çocuktu.

               Nihat ise iri bir yumurtayı andıran kafası, geniş alnının hemen altında insana kederle bakan kara
               gözleri, kısa boyu, çelimsiz bedeniyle ikimizden de çok farklıydı. Yine de tuhaf bir şekilde ikimize de
               benzerdi. Belki benzemezdi de kimi davranışlarımızı taklit ederek bizim gibi olmaya çalışırdı.

               Bana gelince; uzun boyum, iri bedenim, yeşil mi, gri mi çoğu zaman benim bile ayırt edemediğim,
               ilgi çekmeyen açık renk gözlerim, şimdi iyice seyrekleşen, ince telli, kumral saçlarım, her zaman te-
               miz, kırışıksız olmasına özen gösterdiğim giysilerim, kurallara harfiyen uyan davranışlarımla sıradan
               öğrencilerden biriydim. Tıpkı özenli giysilerim gibi ağırbaşlılığım da o yıllardan bu yana taşıdığım
               bir özelliktir. Bu yüzden hep olduğumdan daha yaşlı görünürüm.

               Kişiliklerimiz diyordum evet, okulun hazırlık sınıfında başlayıp yıllarca süren sağlam dostluğumuzun
               altında yatan asıl neden buydu galiba. Oldukça farklı olan kişiliklerimiz, yan yana geldiğimizde ta-
               mamlanıyor, bizi birbirimize çeken tuhaf bir ruhsal üçgen ortaya çıkıyordu... Ruhsal üçgen mi dedim?
               Kenan duysa önce şaşırır, sonra bu üçgene esrarengiz anlamlar yüklemeye kalkışırdı. Şaka bir yana
               Kenan başından beri metafizik konulara ikimizden daha çok ilgi gösterirdi. Benim merakım polisiye
               romanlardı; Sherlock Holmes'un (Şerlok Holms) maceralarına, Arsene Lupin'in (Arsen Lupen) hır-
               sızlıklarına, Hercule Poirot'nun (Herkül Poyrot) karmaşık cinayetleri kolayca çözmesine bayılırdım,
               hâlâ da bayılırım. (…) Zamanla tuhaf meraklarından kurtuldu Kenan ama bu kez de başka takıntılar
               edindi kendine. Bana sorarsanız, Kenan'ın bu konulara kafayı takmasının altında yatan neden, gerçek
               sorunlarının olmayışıydı. Evet, onun parasızlık, hastalık, mutsuzluk, başarısızlık gibi gerçek sorunları



                                                                                                   199
   195   196   197   198   199   200   201   202   203   204   205