Page 224 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 224
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 115
6.ÜNİTE > Tiyatro Kazanım A.3.1. Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Bilgi Okuryazarlığı Becerisi
Etkinlik İsmi KELİMELER VE BİZ 25 dk.
Amacı Kelimelerin anlam özelliklerini, çağrışım değerlerini fark edebilmek ve kelimeleri bağlam içerisinde farklı Bireysel
anlamlarda kullanılabilmek.
Yönerge “Ertuğrul Faciası” adlı metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız.
ERTUĞRUL FACİASI
(BEŞİNCİ BÖLÜM)
ANLATAN: Ertuğrul, Temmuz 1889 başlarında İstanbul’dan hareket etti. Kumandan Amiral Osman
Paşa, Padişah’ın yolladığı nişan ve hediyeleri, Tokyo’ya giderek Japon imparatoruna takdim etti. Ni-
hayet 14 Eylül 1890 günü yurda dönmek üzere Yokohama Limanı’ndan ayrıldı. (Gemilerin uğurlama
düdükleri)
OSMAN PAŞA: Grandi direği, ıskaçasından çöktü, bütün çarmıhları boşandı. Çarmıhları birbirine
bağlayarak tehlikeyi önlemeye çalıştık.
SÜVARİ: Kemerelerden birkaçı kırıldı. Baş omuzluk çapa tahtalarının başları suğralarından fırladı,
koptu.
OSMAN PAŞA: Tehlikenin en müthişi kömürlüklerde idi. Kömürlüklere külliyetli miktarda su giri-
yor, makine bu suyu basmaya yetişemiyor ve su tulumbalar, bakraçlar, gerdellerle boşaltılmaya çalı-
şılıyordu.
BİNBAŞI NURİ BEY: Şimdi her şey bu suyun önlenmesine bağlıydı.
OSMAN PAŞA: Bu dehşet içinde onu da düşündük: İlk emin limana sığınmak! İki liman vardı, biri
Yokohama, öteki Kobe. Yokohama’yı geride bırakmıştık; Kobe önümüzde, ilerdeydi. İkisi de aynı me-
safe... İlerdeki Kobe’ye sığınmamız daha uygun olurdu.
BİNBAŞI NURİ BEY: Ne ekmek, ne su! Bütün gemi aç, susuz çalışıyordu.
SÜVARİ: Oşima Feneri’ni dönebilseydik Kobe Limanı’na girebilir, şiddetli fırtınayı atlatabilirdik.
BİNBAŞI NURİ BEY: Fakat dalgalar ve rüzgâr, bizi o deniz ejderi Funakora kayalıklarına sürüklüyordu.
SÜVARİ MUAVİNİ: Ümidimizi kestik. Subaylar, erler yorgunluktan bitkindiler.
BİNBAŞI NURİ BEY: O esnada, ilerde, sancak baş omuzluğu ufkunun karanlıklarında Oşima Bur-
nu’nu seçmeye başlamıştık.
OSMAN PAŞA: Avını bekleyen azgın bir ejder gibi uzayıp kıvrılıyordu.
SÜVARİ MUAVİNİ: Bir ikaz gibiydi fener. Burnun çevresi, yarım mil mesafeye kadar kayalıklar,
banklarla doluydu. Ve fener, seslenir gibiydi: Dikkat, tehlike var! Dikkat, tehlike var!
OSMAN PAŞA: Tehlikenin en büyüğü gemideydi. Tekne dayanıksızdı, makine dairesini sular basmıştı.
SÜVARİ: Yükselen sulardan ocaklar sönmeye başlamıştı. Kazanda kalan birazcık buhar, makineyi
işletemez hâle gelmişti.
İMAM: Ben geminin imamı Hâfız Ali! Gece bastırmıştı. Gemi “Fayrap! Fayrap!” diye inliyordu sanki.
Gemi gacırdıyor, seyyar bir tabut gibi, sallana sarsıla yürümeye çalışıyordu. Amiral Osman Paşa, sü-
vari beyler, geminin ileri gelen subayları, kaptan köprüsünde toplanmış; acıklı, heybetli bir sessizlik
içinde, vazifelerini sürdürüyorlardı. Her dakika haberciler geliyor ama hiç biri bir ümit getirmiyordu.
OSMAN PAŞA: Su yükseliyor. Subaylardan, güverte kısmı tulumbalarla... Makine kısmı yarı bellerine
kadar su içinde çabalıyor, istim kaldırmaya uğraşıyorlar.
223