Page 32 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 32
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 14
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım: A.2.2. Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönem ile ilişkisini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi DEĞİŞİM 25 dk.
Amacı Metin türlerinin ortaya çıkmasında sözlü ve yazılı kültürün, toplumsal değişimlerin ve etkileşimlerin etkisini Bireysel
belirleyebilmek.
Yönerge Verilen metinlerden yola çıkarak aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Metin
BAŞAT’IN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRDÜĞÜNÜN DESTANINI ANLATIR
Meğer Han’ım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi. Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp gi-
derken Aruz Koca’nın ufacık oğlu düşmüş. Bir aslan bulup götürmüş, beslemiş. Oğuz yine zamanla
dönüp yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber getirdi: “Hân’ım sazdan bir aslan çıkıyor,
at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor.” Aruz: “Hanım, göçtüğü-
müz zaman düşen benim yavrucuğumdur belki.” dedi. Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler.
Aslanı ürkütüp delikanlıyı tuttular. Aruz alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu. Amma
delikanlıyı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler, Dedem
Korkut geldi: “Oğlum sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür,
at koştur. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçük’tür, senin adın Başat olsun, adını ben verdim, yaşını
Allah versin” dedi.
(…)
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dedem Korkut’un Kitabı, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1998.
2. Metin
HİMMET ÇOCUK
(...)
Anadolu hilkat günlerinin ilk devrelerindeki yoksulluk, harabı ve vasıtasızlık içinde idi. Yeni Türki-
ye’yi inşa edecek millete yine Hazret-i Adem’den sonraki devlere benzeyen kudret ve mesai kabiliyeti
lazımdı. Evsiz, ekmeksiz meyus bir halk… Dünya onların zafer destanım terennüm ederken onlar
ölümün gözlerinin içine bakıyorlardı. Memleketi kim yapacak? Nasıl yapacağız? Yanımda tiz fakat
sakin bir çocuk sesi:
- Burası Kuzgunderesi, teyze!
Başımı çevirdim. Küçük, zayıf bir yüzü vardı. Çenesine doğru uzanan ensiz yanağının derileri büzül-
müş, çene iskeleti olduğu gibi seçiliyordu. Bu açlık ve yeis içinde başının öyle deruni bir sevimliliği,
insanı hayata davet eden bir kudreti vardı ki sordum;
- Himmet, niçin peksimetini yemiyorsun?
- Sonra yerim teyze!
- Hele bir ye de sonra konuşalım.
Yavaş yavaş koynundan küçük lokmalara ayırarak çıkardığı peksimeti yemesini bekledim. Çenesinin
bütün iskeleti, peksimeti çiğnedikçe daha büyük vuzuhla meydana çıkıyordu. Birdenbire gocuğu-
mun içine küçük başım almak, bilmem neden vaktiyle kendi çocuğumu uyuturken söylediğim nin-
niyi söylemek istedim. Fakat bu arzum çok sürmedi. Küçük kuru yüzde merhameti, zaafı meneden
bir olgunluk sezdim.
(…)
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Halide Edip Adıvar, Dağa Çıkan Kurt, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1976.
31