Page 255 - DEFTERİM TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10
P. 255

5. Etkinlik: Tanzimat ve Servetifünun dönemlerinden alınan aşağıdaki parçaları okuyarak
            tabloda verilen özelliklerin görüldüğü metinleri “√” ile işaretleyiniz.



                   I. Metin
                  Rusya Kumpanyası’nın Batum’dan gelen bir vapuru Tophane’nin önüne yanaştığı zaman
                  denizin üzerinde sabırsızlıkla bekleyen birkaç kişi sandallardan vapurun içine atılmışlardı.
                  Bunlardan birisi uzun boylu, geniş omuzlu, seyrek siyah bıyıklı, etekleri ayaklarına kadar
                  uzun, beli gayet dar bir Çerkes paltosu giymiş; yanında kendi kavminin kalpağı, elinde bir
                  gümüşlü kırbacı olan Çerkes’e,
                  — Safa geldiniz. Cariyeler nerede?
                  — İşte burada!
                  — Kaç tane?
                  — Üç.
                  — Güzel mi?
                  Çerkes, (Esirlerden birisini göstererek):
                  — Şu mâi gözlere bak! Bir paşa buna bir hazine verir.
                  Çerkes’le bu herif bir sandala, cariyeler de diğerine binerek Tophane İskelesi’ne doğru
                  vapurdan açıldılar. Çerkes’le beraber bulunan ve gayet cesimü’l-cüsse olan bu adam, Hacı
                  Ömer isminde bir esirciydi ki insan ticaretinin kalb-i bî-hissine verdiği merhametsizlik,
                  kalbinin o büyük yuvarlak gözlerine aksettirdiği bir nevi vahşilik âsârından olarak bakışı
                  kaplana benzer. Mana-yı şümulüyle kendisinin de dâhil olduğu insaniyetin -menfaat-i
                  şahsiyesinden başka- bir kısmına gelen felaketten müteessir olmaz; bir hanendenin sesiyle
                  bir kızın ağlamasını, bir sazın sedasıyla bir hüsn-i bî-bahanın istirhamını tefrik etmezdi.






                  II. Metin

                 Zevcinin samimiyetinden hiçbir zaman şüphe etmek ihtimali yoktu; her gün, bir gün evvel
                 yine şüphe etmediği samimiyeti daha çoğalmış görüyordu. O derece ki izdivaçlarından bir
                 sene sonrayı şimdi düşündükçe, o zaman teyid-i irtibat için pek kâfi, pek kavi gördüğü
                 derece-i samimiyet bugünküne nispeten hiçti. Bugün, “O zaman nasıl emin olmuşum?”
                 diyeceği geliyordu ve o zamanın hararet ve iştiyakı bugün duçar-ı inhilâl olmuşsa da kendisi
                 müdebbir ve mütefekkir bir kadın temyiziyle bu samimiyeti evvelkilere müreccah görerek o
                 inhilâlden hâsıl olan hüznü def’e çalışıyordu.
                 Süreyya tekrar parasızlıktan şikâyet ederek:
                 ─ Bak, dedi; bak Suad, elli lira insanı nelerden mahrum ediyor? Sonra biz de adamız değil
                 mi? Zevcesini mesut etmek için elli lira bulamayan bir adam…
                 Zevcini böyle âciz görmek istemeyen Suad; o öyle düşünmesin, zebun görünmesin diye:
                 ─ Fakat ben seni böyle daha çok seviyorum, dedi; herkes zengin olabilir fakat senin gibi
                 olamaz.
                 Sonra Süreyya’nın kederlerini dağıtmak için ilave etti:
                 ─ Mademki sen beni kapıp bir yalıya götüremiyorsun, bari ben seni alayım da balkona olsun
                 çıkarayım… Gece o kadar güzel ki istifade etmemek cinayet sayılır.










                                                                                                                        253
   250   251   252   253   254   255   256   257   258   259   260