Page 257 - DEFTERİM TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10
P. 257
Gece ilerlemiş idi. Fakat sairleri gibi bunlar Adil Giray ise neslen Tatar ve fakat
da zamanın suret-i misahasından gafil kalben Osmanlı olduğundan, harp ve sulha
bulunduğu cihetle saatin ne raddelerde müteallık işittiği sözlerden mümkün olduğu
bulunduğunu bilmiyorlardıysa da herhâlde kadar istifade etmekle beraber Kırım’ın
dünya kararmış, yıldızlar çıkmış idi. Bu istiklali cihetlerine hiç yanaşmadığı gibi
Beymelek köyünde hiçbir damdan çıt bile Şehriyar’ın müştakane nigâhlarına,
işitilmiyordu. Herkes derin bir uykuya varmış meftunane şivelerine dikkat bile etmezdi.
idi. Sade civardaki çoban köpekleri tek tük Çünkü Şehriyar filhakika güzeldi fakat Adil
havlamakta idi. Ocaktaki dallar keyifli keyifli Giray’ın beğeneceği gibi vicdanı güzellerden
yanmakta ve damın içerisini kırmızı, donuk değil idi.
bir aydınlıkla tenvir etmekte idi.
......................................... .........................................
Eline bir süpürge vererek süpüreceği Bihruz Bey, derece derece sarışın hanıma
odaları, edeceği hizmetleri, yukarıya, takarrup etmek, onunla bilişmek,
mutfağa taşıyacağı suları gösterdi. İsmini tanışmak, konuşmak istiyor, hâlbuki birinci
Dilber koymuşlardı. Zira hanım kendisini tesadüfte o kadar yakından kendisini
bu nam ile çağırmaya başladı. Biçare Dilber Bihruz Bey’e göstermek (Artık bari ismiyle
sabahları erken kalkar, incecik şiltesini bin yad edelim) Periveş Hanım’ın hesabına
belâ ile kaldırır, odaları süpürür, kovaların uymuyordu. Binaenaleyh iki hanım köşkü
içine birer parça su koyarak yukarı gezmekten sarf-ı nazarla aşağı doğru
çıkarırdı. yürüdüler… Beş on adım sonra kalabalığın
......................................... içine girdiler. .........................................
Onlar konuşurken Suad düşünüyordu ki Bu hayâl-i mahzûn gözünün önünden
zevci gibi kalabalığı sevmez bir adam değil, ayrılmamaya başladı. Önceleri Suphi bu hâli
kalabalık içinde büyümüş Necip Bey bile Sırrıcemal’e olan merhamete isnâd etmekte
kendine bir eş bulursa burada, zevcinin idi. Fakat gün geçtikçe hissiyâtının başka bir
cehennem dediği bu köşede yaşamaya sûrete girdiğini hissetmeye ve kendisini levm
razıydı ve Süreyya’yı böyle, daima böyle ü tevhîbe başladı. Hissiyât-ı tabî’îye cereyanı
pür-güşâyiş ve yalnız beraber olmaktan önüne sedd-i mümâna’at çekilemez.
başka her türlü endişeden muarrâ Bir gün geldi ki Suphi gönlünde Sırrıcemal
tutamamak ona büyük bir felaket gibi için bir meyl-i şedîd bulmaya başladı.
geliyordu. Bir hayli zaman kendisini şüpheler içinde
avutmaya çalıştıysa da muvaffak olamadı.
......................................... .........................................
Dehri Efendi’nin kendinden on sekiz yirmi yaş Salonda bu işler cereyân eylediği müddet,
kadar küçük bir biraderi var idi. Bu zat ailece Râkım öte tarafta Ziklas’a dahi böyle bir
umûmen Amca Bey namıyla yâd edildiğinden alaturka ziyafetin usûl ve âdâtını anlatır
hane halkından Amca Bey’in asıl ismi ne idi. Ziklas bir iki saat zevcesi ve çocuklarıyla
olduğu[nu] bilmeyenler çoktu. ihtilattan memnû’iyete razı olamayarak şu
Amca Bey, teşkîlât-ı bedeniyyece Dehri alaturkanın içine biraz da alafranga katmak
Efendi’nin küçürek mikyasında nev’anmâ bir ve onları kendi yanına koyuvermek sûretini
nazîr-i acîbi idi. Râkım’a ihtar eyledi.
......................................... .........................................
255