Page 58 - Defterim TDE 9
P. 58
4. Etkinlik: Aşağıdaki hikâyeyi okuyarak soruları cevaplayınız.
HERKESİN İÇTİĞİ SU
Ling-yu gayet akıllı, gayet ihtiyar bir fağfurdu Artık ne mandarinler ne serdarlar (başkuman-
(Çin hükümdarıydı). (...) Huzuruna bir mandarin danlar) ne hâkimler saraydan sokağa çıkabiliyor-
(yüksek devlet görevlisi) girdi... lar ne içeriden dışarıya meram anlatabiliyorlardı.
— Efendimiz başmüneccim (başfalcı) geldi. Mut- Bir curcunadır gidiyordu. Fağfuru o vakit düşün-
laka bir şey arz etmek istiyor! dedi. (…) mek aldı. Bunun sonu ne olacaktı? Evet, bir kere
Huzura giren başmüneccim: deli olan artık akıllanmıyordu. Zırdeli halk, bahçe
— Ah Efendim, gayet korkunç bir felaket bizi surlarının etrafına toplanmış; gece gündüz, sabah
tehdit ediyor! dedi. akşam zurnalarla, davullarla kulakları yırtan bir
Fağfur dünyanın her şeyine vakıftı. Taaccüp etti gürültü koparıyorlar:
(şaşırdı). Görünürde muharebe (savaş), kıtlık, ih- — Delilere bakın, yuha, yuha… diye ihtiyat sula-
tilâl, feyezan (taşkın) gibi bir şey yoktu. rından içip akıllı kalanlara dillerini çıkarıyorlardı.
Badem gözlerini süzerek: Bir gün geldi ki erzak filan tedariki imkânsızlaştı.
— Yanılıyorsun! dedi. Laf anlayan, söz dinleyen kalmadı. İtaatin, vazi-
— Hayır efendim, muhakkak bir felâket! fenin, büyüğün, küçüğün ne demek olduğu unu-
— Muharebe mi? tuldu. Kanunlar şaka oldu. İdare bozuldu. Uğur-
— Hayır. suz yağmurun suyundan içmeyip akıllı kalanların
— İhtilal mi? felâketi çok dehşetliydi. Hayatları tehlike içinde
— Hayır. geçiyordu. Bir avuç kişiydiler. Milyonlarca delinin
— Ya ne? maskarası oldular. Fakat “Ling-yu” gayet akıllı,
— Bir yağmur, efendim! gayet ihtiyar bir Fağfurdu. İşe yaramayan, zarar
— Yani feyezan! getiren “akıl”ın “delilik”ten hayırlı bir şey ola-
— Hayır, yalnız yağmur… mayacağına kaniydi (inanıyordu). Bir sabah çılgın
Fağfur liyakatli başmüneciminin saçmalayacağına halkın eğlencesinden ürkmüş maiyetine:
ihtimal vermezdi. Tekrar onu bir süzdü. Merakla — Herkesin içtiği sudan hemen içiniz! emrini verdi.
sordu: Mandarinler, hakîmler, filozoflar, hâkimler:
— Bir yağmur niçin felâketi olsun? — Aman efendim, akıllarımıza, ilimlerimize yazık
— Bu yağmur çok sürecek! olur… diye karşı gelmek istediler. İhtiyar fağfur:
— Sürsün. — Herkes deli olduktan sonra birkaç kişinin aklı-
— Suyundan kim bir damla içerse deli olacak! na lüzum yoktur! dedi.
Fağfur düşündü. Hakikaten felaket korkunçtu. İs- Uğursuz yağmurun sularından doldurttuğu ilk
tihracında (çıkarımında) yanılıp yanılmayacağını piyaleyi (kadehi) kendi yuvarladı. O anda ufuk-
başmüneccime tekrar sordu. Zavallı âlim bundan ları sarsan kahkahaları attılar. Surun dışarısın-
son derece emindi. (...) daki curcunaya katıldılar. Gel zaman git zaman
Aradan bir hafta geçmedi, başmüneccimin haber bu umumî curcunanın adı “içtimaî intizam (top-
verdiği yağmur hafif hafif yağmaya başladı. (…) lumsal düzen)” oldu. Halk içinde tekrar akılla-
Kim bu yağmurdan bir damla karışmış suyu içerse nanlar “Delidir!” diye tımarhaneye tıkıldı.
hemen çıldırıyordu. On beş yirmi gün içinde bütün
halk çıldırdı. Yalnız, fağfurla maiyetierkânı (em- Ömer Seyfettin, Turan Masalları
rindekiler) saraya saklanılmış sulardan içiyorlar,
akıllarını başlarında tutabiliyorlardı. Uğursuz yağ-
mur dinmedi. Memlekette çıldırmayan kimse kal-
madı. Umumiyetle deliren halk işi öyle azıttı ki…
56