Page 45 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 45

10        TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11                          Ortaöğretim Genel Müdürlüğü




           etkili olan müziktir. Bütün sanatlar musikinin peşindendir ve bir sanatçı olarak Tanpınar’ın kendi de.
           Yaşar Nabi’ye yazdığı bir mektupta bu konuya değinerek kendi yazış yöntemi hakkında şu önemli
           açıklamayı yapar: Fakat hayatımda asıl çalışma devresi, garp musikisini tatmaya başladığım zaman
           açıldı (...) Kompozisyon için de örneğim musiki olmuştur.
               Huzur, bir ağustos sabahı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilanından hemen hemen yirmi dört saat önce
           başlar ve dördüncü bölümde, yirmi dört saat kadar sonra savaş ilan edilirken biter, ikinci ve üçüncü
           bölümler bir geriye dönüşle son bir yılı anlatır. Bu arada, birinci ve dördüncü bölümlerde de geriye
           gidişler vardır.
               Birinci bölümde olay denecek bir şey yok gibi. Babası ve anası öldükten sonra Mümtaz’ı yanına
           alarak büyüten İhsan (amcasının oğlu) zatürriyeden ağır hastadır. Evin içi kedere ve korkuya boğul-
           muştur. Anlatıcı geriye dönüşle bize Mümtaz’ın çocukluğunu, yetişişini anlatırken onun üzerinde
           derin etkiler bırakan olayları ele almak fırsatını bulur. Bu geriye gidişleri bir yana bırakırsak, birinci
           bölümde Tanpınar’ın amacı bizi Mümtaz’ın iç dünyasına sokmak, içinde bulunduğu ruh halini çö-
           zümlemek ve bütün bölümü kaplayan sıkıntılı, kasvetli bir duygu atmosferi yaratmak. Mümtaz üç
           nedenden ötürü üzüntü ve sıkıntı içindedir: İhsan’ın hastalığı, Nuran’dan ayrılmış olması ve savaş
           tehlikesi. Savaş teması, gazete haberleri, konuşmalar, sokaklardaki askerî sevkiyat, artan şimendifer
           düdükleri, karaborsa için işleyen telefonlar halinde yer yer görünür ve kaybolur; arkasında kaygılı
           bir hava bırakarak. Bu üzüntülü, sıkıntılı havayı Tanpınar; perişan mahalleler, fakir eski evler, yoksul,
           ezilmiş insanlar, dilenciler gibi ikinci derece motiflerle besler.
               Nuran, başlığını taşıyan ikinci bölümde, bir yıl kadar geriye dönüşle Mümtaz ile Nuran’ın aşkı
           anlatılıyor. Bu bölüm, son sayfalar dışında, birincinin tersine neşe ve mutluluk duygusu ile dolu.
           İkinci bölümün sonuna doğru, yaz biterken Mümtaz ile Nuran’ın aşk dünyası da bulutlanmaya başlar.
               Üçüncü bölümün melankolik diye nitelendirebileceğimiz duygu atmosferini, Mümtaz’ın üzün-
           tüleri, kuşkuları, korkuları, kıskançlıkları oluşturur. Mümtaz ile Nuran’ın ilişkilerine son darbeyi in-
           diren Suat, Nuran’a âşık olmuş ve intihar etmiştir. Nuran, aralarında bu ölüm varken mutlu olamaya-
           caklarını düşünerek Mümtaz’ı terk eder.  Bu bölümde, dördüncü bölümdeki çatışmayı da hazırlayan,
           ülke sorunları ya da kısaca Batı-Doğu sorunu da ele alınır.
                Dördüncü bölüm birincinin bittiği yerden, yani Mümtaz’ın, Nuran’ın kocası ile barıştığını ve
           İzmir’e gideceğini öğrendiği noktadan başlar ve bir senfoni gibi birinci bölümün formunu ve tema-
           larını ele alır.
               (…)
               Romandaki çatışma güçlü bir anlatımla somutlaştırılmış sayılmaz. Mümtaz’ın gerçekten bir se-
           çim karşısında kaldığını okur yeterince hissetmediği için Mümtaz’ın ikilemi gereken ağırlığı kazan-
           mıyor. Herhalde bugün Huzur’u, okutan romandaki bu çatışma değil Tanpınar’ın dünyaya ve yaşama
           belli bir kültür düzeyinden, ince bir zevk ve duyarlıkla bakışıdır. Nitekim yazarın, bir roman olmayan
           Beş Şehir kitabı da aynı türden bir ilgi ve zevkle okutur kendini. Son bölümdeki değerler çatışması-
           nın romana bir katkıda bulunmadığını söylemek istemiyorum. Gerçi Mümtaz’ın ikilemi olarak ye-
           terince güçlü değil ama Mümtaz’ı güzellikler içinde yoğun yaşamaktan başka bir şey düşünmeyen
           bir estetik olmaktan kurtararak ona çok yönlü bir kişilik kazandırması bakımından önemli. Çünkü
           bu, Tanpınar’ın, dünyaya estetik açıdan bakmanın yetersiz ve gerçekliğin daha karmaşık olduğunu
           kendisinin de fark ettiğini gösterir ve dolayısıyla Huzur’u da sınırlı ve basit bir felsefeyi yansıtan bir
           roman olmaktan çıkararak daha zengin ve olgun bir anlayışın dile getirildiği bir yapıt yapar.

                                            Moran, B. (2002). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1. İstanbul: İletişim. s. 269-298.












          44
   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50