Page 43 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 2.Ünite
P. 43

HİKÂYE






                   7. I. Metin ve II. Metin parçalarını aşağıda verilen başlıklar doğrultusunda karşılaştırınız.
                     I. Metin
                     Zaman-ı evvelde Mısır şehrinde bir hatun var idi. Anun oğlu var idi. Atalarından öksüz kalmış-
                  lar idi. Ol vilâyette bir dağ var idi. Her kim ol dağa çıkıp iki rekat namaz kılsa her ne hâceti var ise
                  revâ olurdu.
                     Bir gün ol öksüzce uşaklar, üçü bir yere gelip savaşa savaşa ol dağa çıkarken büyük kardaşının
                  karnı acıkmış idi. Secde[ye] yatıp münacaatında “Bir pilav olsa da varıp karnımı doyursam”, dedi.
                  Hâceti revâ oldu. Gördü ki şehirde dellâller çağırıp, “Karnı aç olan dâvete gelsin.” der. Bu avâzı
                  işitince kardaşlarına bakmayıp gitti.
                     Ortanca kardaşı dahi başını secdeye koyup münacaatında bir at istedi. Anın dahi hâceti revâ
                  olup eline bir at gitti. Ol dahi küçük kardaşına bakmayıp dedi ki:
                     “Aman Yâ Rab! Bana şâirlik ver ve bir dahi saz nasip eyle, benim bildiğimi cümle âlem bilme-
                  sin.” deyip secdeden başını kaldırıp gördü ki saz yanında, eline alıp bir iki kere vurdu. Gördü ki
                  hâceti revâ olmuş, Rabb-i Teâla ol kadar ses ve âvâz vermiş ki, eğer yanında âdem olaydı, ağlardı.
                  Rabb-i Teâla ol kadar türkü verdi ki, cümle âlem bir yere gelseler yazamazlar idi. Şükr ü senâ edip
                  dağdan indi. Sazını göğsüne alıp çalarak evine geldi.
                                                                               Hikâyet-i Âşık Garip ve Bezirgân Kızı
                                                                       (haz. Doğan Kaya, Sabri Koz Halk Hikâyeleri 1)
                     II. Metin
                     On beş günden beri köyden köye dolaşıyoruz. Bu köylerin her biri, öbüründen daha hüzünlüdür.
                     Yorgunluk bir taraftan, gönlümüzdeki melâl öbür taraftan, âdeta nihayeti yok bir gurbet ve sür-
                  gün yolunda gibiyiz. Eski hayatımız, arkamızda bıraktığımız itiyatlar, rabıtalar bize bir başka asra
                  ait efsaneler şeklinde görünüyor. Bir daha eski hâlimize dönecek miyiz? Bu gamlı seyahat günün
                  birinde nihayete erecek mi? Buna hiç ihtimal vermiyoruz. Mutlaka ya bir köyün, ya o köyün dere
                  ve bayırlarından biri içinde can vereceğiz gibi bir hisle doluyuz. Harbin bir ateş sağanağı hâlin-
                  de savurarak, yakarak, yıkarak üstünden geçtiği bu yerlerde ekseriya hayalen tasavvur ettiğimiz
                  ahiret âlemini; cennetle cehennem ortasındaki cansız ahiret âlemini buluyoruz ve zannediyoruz
                  ki hepimiz, yerin altından yürüyoruz. Felâket, meşakkatle, zahmet ve elemle o kadar haşır neşir
                  olmuşuz ki, açlık ve susuzluk gibi şeyler bizi artık korkutmuyor... Birlikte taşıdığımız nevaleler
                  çoktan tükenmiştir; uğradığımız izbelerde ise yiyecek bulmak kabil değildir. Zira, bu yerlerde otu-
                  ranlar tam bir aydan beri, iki taş arasında öğüttükleri ve bir yutulmaz sert hamur hâline koydukları
                  yarı yanmış, yarı kül olmuş buğday taneleriyle geçiniyorlar.
                                                                        Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Ceviz


                                    Tema                                 Anlatım Biçimi







                                   Anlatıcı                                Bakış Açısı







                                                        Üslup











                                                                                                           75
   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47