Page 20 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | 1.Ünite
P. 20
1. Ünite
b. Yazma Sürecini Uygulama
Aşağıda verilen açıklamayı ve parçaları dikkate alarak yazma aşamaları doğrultusunda, “Niçin
yazıyoruz?”, “Nasıl yazmalıyız?” soruları çerçevesinde serbest metinler yazınız.
Yazarların yazma gerekçeleri ve biçimleri birbirinden farklıdır. Bunun nedeni yazarların kişilik özel-
liklerinin, dünya görüşlerinin, sanat anlayışlarının farklı olmasıdır. Aşağıda farklı yazarların yazma ge-
rekçelerini anlattıkları parçalar verilmiştir.
“Yazarken kitapları bir yana bırakır, aklımdan çıkarırım; kendi gidişimi aksatırlar diye. Gerçekten
de iyi yazarlar üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni. Hani bir ressam varmış, kötü horoz resimleri
yapar ve uşaklarına, dükkâna hiç canlı horoz sokmamalarını sıkı sıkı tembih edermiş, ben de öyle.”
Montaigne, Denemeler
“Beni yazmaya iten nedir? Yazma bir çeşit eylemdir. Acıyı yok edebilir miyim? Karanlığı, tutsaklı-
ğı yok edebilir miyim? Burada şiir, düzyazı bir eylem gücü kazanır. En sonu bir bireyim ben, bir tek
insanım. Benim eylemimdir yazı, bireysel eylemimdir. Bir de deyimleme içgüdüsü var. Bir içgüdüdür
yazı yazmak, şiir, müzik, resim. Deyimleme içgüdüsü. Kendini, doğayı, toplumu, insanları, evreni ve o
sonsuz çıkmazı, ölümü, deyimleme. Ama insan en çok neyi deyimleyebilir? Kendisini.” (Ceyhun Atuf
Kansu)
Adnan Binyazar-Emin Özdemir, Yazma Öğretimi / Yazma Sanatı
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?
Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet, neme gerekti? Yapama-
dım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkı-
lırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan
sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Sait Faik Abasıyanık, Haritada Bir Nokta
“Nasıl yazdığımı ben de açıkça bilmiyorum, dersem şaşmayınız.
Şiirde bu hiç belli olmaz. Yemek yerken ya da yolda giderken bir mıs-
ra geliverir, galiba Valéry’nin yukarıdan inen dizesi gibi bir şey. Ba-
karsınız, o zamana kadar karanlık gördüğünüz bir dünya birdenbire
aydınlanmış. Artık o dize kılavuzunuz olur, yazacağınız şiiri, konusu-
nu, biçimini, boyunu bosunu, hepsini o belirler. Ve o şiir bitinceye
kadar siz işgal altında bir memleket gibisinizdir. Dairede çalışma-
nızı, yemenizi, gezmenizi, uykunuzu ona ayırmak zorundasınız. Şiir
bitmeden bu hantise’den (saplantıdan) kurtulamazsınız. Bu arada
kalbinizin, sinirlerinizin, kafanızın, hatta kollarınızın ve ayaklarınızın
akıl sır ermez bir işbirliği ile çalıştığını görürsünüz. Gerçekten güzel
şiirlerdeki canlılık belki de buradan geliyor. Şiirle hayat arasındaki
bu sıkı ilişkiye inandığım içindir ki, şiiri hiçbir zaman bir düşüncenin
kanıtlanması, bir dâvanın savunulması, bir felsefe sisteminin sunul-
ması olarak düşünmedim. Şiirin yapısının gerektirdiği bu bağımsız-
lık, şairlerin özgürlük aşkıyla da açıklanabilir.”
Cahit Sıtkı Tarancı, Otuz Beş Yaş
32