Page 6 - Felsefe 11 | 5.Ünite
P. 6
5. ÜNİTE
18. yüzyıla doğru bilimin etkisi altındaki felsefeye bakış değişmiş, matematik ve fizik alanındaki ilerleme
felsefede kesin bilginin aranmasına neden olmuştur. Ana problem, bilginin doğasına ilişkin sorgulamalarda
gerçeğin ne olduğu ve nasıl bilinebileceği yönündedir. Bu açıdan oluşan felsefeler bilgi ve varlık üzerine
yoğunlaşmıştır.
Descartes “Düşünüyorum o halde varım.”
Descartes kendi varlığını sorgulaması sonucunda açık seçik bilgiyi ancak
aklın sağlayabileceğini ileri sürer. Bu bilgilerin akılda doğuştan var olduğunu
söyler. Dolayısıyla gerçekliğin ve ona bağlı tüm varlıkların bilgisine akılla ula-
şılabildiğini savunur.
Locke “İnsan zihni doğuştan boş bir levhadır.”
17-18. Yüzyılda J. Locke, Descartes’ın doğuştan bilgiler görüşüne karşı çıkmış ve bilgilere
Oluşan Felsefelerin duyu verileri sayesinde sonradan sahip olunduğunu belirtir. Ona göre insan,
Etkileri duyu yoluyla izlenimde bulunamadığı nesnelerin (varlıkların) özelliklerini bi-
lemez çünkü duyusunun potansiyeli onun için bir engeldir.
Kant “Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür.”
Kant, bu iki görüşü sentezleyerek tartışmayı başka bir boyuta taşır. O, bilgi
görüşlerinde görünenle görünmeyen arasına bir sınır koymuştur. Nesnelerin
kendinde olan ve duyuya hitap eden özelliklerinin olduğunu ileri sürmüştür.
Kant’a göre insan, nesnelerin kendinde olan şeylerini hiçbir zaman bilemez ve
bu alanın bilgisine de insanın sahip olması beklenemez. Varlıkların görünen
taraflarının bilgisini de o varlığın deneyimlenmesi sonucunda akılda doğuştan
var olan formlarla işlenmesinde görür.
Kant’ın bilgi görüşü üzerine yapılan değerlendirmelerde onu destekleyen, alternatif yollar gösteren ya
da kısmen veya tamamen reddeden bakışlar öne çıkmıştır. Bu bakış açıları çerçevesinde yapılan tartışmalar,
20. yüzyıl akımlarının ortaya çıkmasında önemlidir.
19. yüzyılın ortalarına doğru bilimsel yönteme (tümevarıma) dayalı deneycilik anlayışı Hegel, Descartes
ve kısmen de Kant’ın da savunduğu bilgide akılcılık görüşünün önüne geçmeye başlamıştır. Deneysel bilim-
lerin yükselişi, gerçeğin ne olduğu ve nasıl bilinebileceği problemine başka bir çözüm sunmuştur.
Deneye konu edinilenin nesneler olduğu ve onun da bilimsel yöntemin sağladığı bilgiyle bilinebileceği
düşünülmüştür. Dönem itibarıyla bu düşünüşün etkili savunucuları arasında Simon ve A. Comte vardır.
Hegel “Gerçek olan akılsal, akılsal olan gerçektir.”
Kant’ın bilgi ve varlık konusunda geliştirdiği düşüncelerinde bilgiyi varlığın
önüne almasını eleştiren Hegel, bilgiden önce varlığın konu alınması gerekti-
ğini belirtir. Felsefe, ona göre ancak varlığın felsefesi olabilir ve insan, felse-
feyle nesnenin arkasındaki ideyi (fikri) kavrayabilir. Bu kavrama, Hegel’e göre
kavramlar aracılığıyla mümkündür. Tarihin gerçeğini ifade eden bu kavramla-
ra insanları ulaştıracak yol ise felsefedir. Varlığın ne olduğunun cevaplanması
felsefenin görevidir. 19. Yüzyılın İlk
A. Comte “İnsanlık teolojik ve metafizik dönemi bitirmiş pozitivist döneme Yarısında Oluşan
girmiştir.” Felsefelerin Etkileri
Comte, pozitivizm görüşünü ileri sürmüştür. Materyalist anlayışa dayalı
olan bu fikir, metafiziği reddetmesi bakımından önemlidir. Pozitivizm, olgunun
dışında gerçek hiçbir şey olmadığını ve ancak deneye dayalı bilimsel bilginin
gerçeğin bilgisini içerdiğini savunur. Yani onlara göre gerçek olan olgusaldır.
Bu açıdan onların görüşleri 20. yüzyıl felsefesinin bilimle olan etkileşimi açı-
sından önemlidir.
Fransız İhtilali’nin sonuçları değerlendirildiğinde devrimi isteyenler tarafından öne sürülen adalet ve
eşitliğe dayalı toplum düzenine ulaşılamadığına yönelik görüşler ortaya çıkmaya başlamıştır. Pozitivizm akı-
mı öncülüğünde Fransa’da yeni bir düzen arayanlar olmuştur. Sanayi Devrimi üzerine yapılan eleştiriler de
İngiltere’de gitgide tırmanmış ve yeni düzen arayışları orada da görülmeye başlamıştır. Toplumda adil bir
122