Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı - Ünite 4
P. 9
Makale
Hazırlık
1. Bugün dünya ölçeğinde karşılaşılan çevre sorunlarının nedenleri neler olabilir? Tartışınız.
2. Doğanın tahrip edilmesini önlemek için neler yapılabilir? Düşünce ve önerilerinizi ifade ediniz.
İNSAN-DOĞA İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA ÇEVRE SORUNLARI VE FELSEFE 1
Fikri Gül 2
2. Metin Özet
Felsefi düşünce açısından bakıldığında insan-doğa ilişkisi ilkçağlardan beri
süregelen bir ilişkidir. İlkçağ filozoflarının doğaya yönelişlerinin temelinde do-
ğaya egemen olma değil, onu anlama çabası yatmaktadır. Doğayla arasına me-
safe koymayan insan, tersine onunla bütünleşmeyi seçmiştir. Halbuki 16. ve 17.
yüzyıllara gelindiğinde özellikle Bacon ve Descartes’la başlayan ve aklın tek ölçüt olarak görülmesiyle
formüle edilen bu anlayış, yani bilimsel dünya görüşü, insanın hem kendisini hem de çevresini algı-
lama biçimini bütünüyle değiştirerek mekanik bir doğa tasarımına yol açmış ve artık doğanın akıl
yoluyla tasarlandığı ve dönüştürüldüğü yeni bir döneme girilmiştir. Süreç içerisinde ortaya çıkan ve
Rousseau ile romantiklerin de etkisiyle olgunlaşan ekolojik görüşler, insanla doğa arasındaki ilişki-
nin niteliğini ve yönünü, insanın doğayla olan duygusal bağına da önem vererek yeniden ele alarak
belirlemişlerdir. Bunun sonucu olarak da insanı ve onun ihtiyaçlarını merkeze alan yeni bilim anlayı-
şı yerine, çevreyi ve onun sorunlarını merkeze alan yeni bir çevreci anlayışa yönelmişlerdir. Bu yazı,
insanın yaşadığı çevreyi kendi evi olarak, çevre sorunlarını da bizzat kendi sorunu olarak görüp onu
sahiplenebilecek bir bilinç oluşturmada felsefenin rolünü sorgulamayı, başka bir deyişle, çevre bilinci
oluşturmada felsefi bilincin gücünü göstermeyi amaçlayan ve çevre sorunlarının insani, ahlaki ve
felsefi arka planını tartışmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Çevre sorunları, Çevre bilinci, Felsefi bilinç, İnsan-Doğa ilişkisi, Çevre etiği.
I
İnsanın doğa ile olan ilişkisi onun varlık koşulları arasındaki en öncelikli ilişkidir. İnsanın doğa
ile olan ilişkisinin arka planında onun varlık düzleminde doğaya bağımlı bir varlık olması yatmak-
tadır. İnsan doğada yaşam bulan, yaşamını doğa içindeki koşulların etkisiyle şekillendiren ve zo-
runlu olarak da bir şekilde doğayla ilişki içinde var olabilen bir varlıktır. Canlı bir varlık olan doğa,
yine kendisi gibi canlı bir varlık olan insanla yaşamı boyunca sürekli birlikte olmayı gerektirecek
bir zorunluluğun parçası olarak karşımızda durmaktadır. Bu birliktelik, başka bir deyişle zorunlu
ilişki hep insanın kendi ihtiyaçları ve öngörüleri etrafında şekillenmekte ve insan parçası olduğu
doğanın etkisini tek taraflı bir tutumla görmezden gelerek kendi konumunu merkezileştirme yolunu
seçmiştir. Durum böyle olunca ekosistemin bir parçası olan insan, aynı zamanda doğal evrimin de bir
parçası olarak doğal işleyişe doğrudan müdahil bir varlık alanı olarak öne çıkmıştır. Özellikle Endüstri
Devrimiyle birlikte başlayan yoğun sanayileşme süreci ve bu sürecin tetiklediği kentleşme ve demog-
rafik sorunlar hızla doğanın tahrip edilmesi ve doğal yaşamın sekteye uğratılması sonucunu doğur-
muş, doğadaki denge insan lehine bozulmuş ve onarılması neredeyse imkansız çevre felaketleriyle
karşı karşıya kalınmıştır.
İnsan-doğa ilişkisi ilkçağlardan beri süregelen bir ilişkidir. İlkçağ filozoflarında doğaya egemen
olma düşüncesi olmamasına karşın 17. yüzyılda bilimsel ilerlemelerin sonucu oluşan yeni doğa kav-
rayışı (özellikle Bacon’ın “bilmek egemen olmaktır” ve Descartes’ın mekanik dünya görüşü), insanın
1 Bu çalışma, 11-13 Ekim 2012 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından
düzenlenen II. Uluslararası Felsefe Kongresi’nde sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve yeniden düzenlenerek makale
şekline dönüştürülmüş halidir.
2 Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, DENİZLİ
115