Page 10 - Türk Dili ve Edebiyatı - Ünite 4
P. 10
4. Ünite
merkeze alındığı ve ölçünün insan olduğu bir
anlayışı egemen kılmıştır. Bu yeni anlayış, insa-
nın hem kendisini hem de çevresini algılama bi-
çimini değiştirmiş, hakim dünya görüşü olarak
da mekanik bir doğa kavrayışına yol açmıştır.
Nitekim Descartes da doğa görüşünü bütünüy-
le mekanik olan bir temel üzerine kuracaktır.
Aydınlanmanın başlangıçta insanın aklın kıla-
vuzluğu yardımıyla yüceltileceğine olan inancı
nihai olarak başarısızlığa uğramıştır. Bir başka
deyişle, “tamamen aydınlatılmış yeryüzü bugün
muzaffer bir felaketin belirtilerini taşıyor” (Hork-
heimer-Adorno, 1995: 19). İnsanı doğanın efen-
disi olarak gören ve doğayı bütünüyle insanın
yönetimi ve denetimine bırakan ekolojik den-
geden yoksun bu bakış açısı çevre sorunlarının
ortaya çıkmasındaki en önemli etken olmuştur,
denebilir.
Sanayi devrimiyle birlikte başlayan sürecin
devamında doğal kaynakların ölçüsüz kulla-
nımı artmış ve özellikle sanayileşmenin yoğun
olduğu alanlarda doğal tahribat çok belirgin hale gelmiştir. İnsanı, çevre sorunlarının odağı haline
getiren bu bakış açısının temelinde kuşkusuz Bacon, Descartes ve Newton gibi bilim insanlarının
dile getirdiği ve doğanın insanın emrine sunulmuş ve her türlü tüketilebilecek bir ürünmüş gibi de-
ğerlendirilmesini de içeren bu yeni paradigma etkili olmuştur. Doğa merkezli anlayış yerine insan
merkezli anlayış hakim olmuş, organik dünya görüşü yerine mekanik dünya görüşü geçmiştir. Des-
cartes’ın, insanları işleyen canlı bir makineye benzetmesi (Gökberk, 2010: 240) de onun mekanik dün-
ya görüşünün bir yansıması olarak değerlendirilebilir. İnsan merkezli yaklaşımlarda esasen insanın
merkezde olduğu ve insanın kendisini doğanın efendisi olarak gördüğü bir bakış açısı söz konusudur
(Armstrong ve Botzler, 1993: 53). Dolayısıyla ölçü insan ve onun ihtiyaçlarıdır. İnsanın ölçü olduğu
anlayışın çevre sorunlarının yaratıcısı olduğu, başka bir deyişle modern insanın doğayla ilgili kabulle-
rinin ve bakış açısının çevre sorunlarının temelini oluşturduğu söylenebilir.
İnsanı merkeze alan ve yalnızca onun ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen bir dünya tasarımı kuş-
kusuz insanın doğanın efendisi olmasına yol açmıştır. İnsanın iktidar mücadelesi de buna eklenince
giderek her yönüyle doğayı kontrol etme gücü de artmış, kontrol zamanla sömürü, sömürü de ne ya-
zık ki günümüzde insanın varlık sebebi haline gelmiştir. Bu süreç insanın etik değerlerden uzaklaşma-
sına hem kendine hem de doğaya karşı acımasız ve insafsız oluşuna sebep olmuştur. Teknolojik iler-
lemeyi en üst seviyede başaran insan bu başarısını insan-doğa ilişkisini belirlemede gösterememiş,
tüketime yönlendirilen ve her şeyin talan edildiği bir toplumsal yapı inşa edilmiştir. Bu yapı, insanı ve
doğayı kontrol altına almayı ve özellikle de doğa sömürüsünü sıradanlaştırarak yeni bir çevre algısı
yaratmayı öncelikli hedef olarak belirlemiştir. Bookchin’in de belirttiği gibi, kapitalist düzen kendi
süslü dünyasında insanın doğaya hükmetmesine ve onu egemenliği altına almasına olanak sağlamış
ve hatta bu tahakkümü rasyonel hale getirmek için türlü araçlar geliştirmiş ve doğa sömürüsünü
toplumsal gerçekliğin vazgeçilmez bir parçası olarak belirlemiştir.
II
Günümüz dünyasında çevre sorunları ile insan sorunlarını birbirinden ayırmak neredeyse imkan-
sız hale gelmiştir. Bu gerçeklik apaçık ortada dururken elbette yapılması gerekenler vardır. Bu yazının
amacı da daha önce de ifade ettiğimiz gibi çevre sorunlarına karşı felsefenin bakışını ortaya koy-
116