Page 12 - Türk Dili ve Edebiyatı - Ünite 4
P. 12
4. Ünite
görme hakkına sahiptir. Bu bilinç, felsefenin insana sağladığı sorgulama, temellendirme, anlamlan-
dırma ve varlığa nüfuz etme gibi bütünüyle felsefece olan bir dizi anlayışın yansıması olarak karşı-
mıza çıkar. Çevreye karşı sorumlu olduğumuzu, çevrenin çok hassas bir varlık yapısının olmasından
dolayı kendimize olan saygımızın çevreye karşı da gösterilmesi gerektiğinin bilincine ancak felsefe ve
felsefi bilinç yardımıyla varabileceğimizi söylemek yanlış olmasa gerek.
Çevre etiği, insanın çevreye karşı olan sorumluluklarının ele alındığı ve doğal çevrenin değerlerinin
sorgulandığı bir alan olarak değerlendirilebilir. Sorunun esası, insanın çevreye olan bakış açısının arka
planıdır. Bu arka plan, çevreye olan yaklaşımımızın herhangi bir çıkar ilişkisine dayanıp dayanmadığının
da sorgulandığı bir kaynak olarak görülebilir. Çevre etiği de esas itibariyle bu kaynağın rasyonel ve
çevre merkezli harekete geçirildiği bir anlayışın karşılığı olarak değerlendirilebilir. Çevre etiğinde asıl
sorun çevrenin insanın ihtiyaçlarını karşılamasının ötesinde bir değere sahip olup olmadığıdır. İnsanın
doğaya karşı olan sorumluluklarının neler olduğu, doğanın kendi içerisinde değer bakımından
birbirinden farklı yapılarının bulunup bulunmadığı türünden sorular da çevre etiğinin değere yönelik
sorularını kapsamaktadır (Tepe, 1999: 42).
İnsan merkezci görüşlerin Batı kültürünün etkisi altında ortaya çıktığı ve buna kaynaklık eden
filozofların başında da Aristoteles’in geldiği söylenir. Bilindiği gibi Aristoteles, “insanları, ussallık
derecelerine göre oluşturduğu canlılar piramidinin en üst basamağına koyar ve bitkilerin, hayvanlar
için olduğunu söyler. Doğanın amaçsız hiçbir şeyi meydana getirmediğine, tüm şeyleri özel olarak
insanlar için oluşturduğuna inanmamız gerektiğini belirtir. Thomas Aquinas ve Kant’ın görüşlerini
de Aristoteles ile aynı temele dayandırmak mümkündür” (Ertürk, 2011: 420). Kant da, ahlak ilkelerini
ortaya koyarken asıl amacın insan olduğunu, insanın bir araç değil amaç olması gerektiğini
vurgulayarak şöyle der: “İnsan ve genel olarak her akıl sahibi varlık, şu veya bu isteme için rastgele
kullanılacak sırf bir araç olarak değil, kendisi amaç olarak vardır” (Kant, 2009: 45). Bu ifadeleriyle
Kant’ın, insanı merkeze alan ahlak öğretilerinin savunuculuğunu yaptığı söylenebilir. Bu görüşün
temel argümanı, kendi iyiliğini isteyen bir varlığın (insan) diğer canlıların da iyiliğini isteyebileceğine
olan inanç. Dolayısıyla, bu anlayışın insanı merkeze alması çevreyi dışlaması anlamına gelmiyor. Bu
düşüncenin savunucularına göre, insan merkezci yaklaşımların ekolojistler tarafından eleştirilmesi,
insanı merkeze aldığı için değil, insan uğruna diğer bütün türlerin feda edilmesini savunduğu içindir
(Ertürk, 2011: 421).
118