Page 11 - Türk Dili ve Edebiyatı - Ünite 4
P. 11

Makale



               mak, başka bir deyişle felsefi bir bilinç oluşturmaktır. Biliyoruz ki felsefe, doğayı ve içinde yaşadığımız
               doğal çevreyi kavramada, anlamlı hale getirmede ve birbirleriyle ilişkilendirmede asli unsurdur. Do-
               ğayı ve insanı birbirlerine üstünlük kurmadan her birini kendi gerçekliğinde ele almak ve insanı da
               doğanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul ederek bu iki iç içenin sınırlarını belirleyerek çevre bilinci
               oluşturmak ancak felsefi bir bilincin yardımıyla mümkündür. Sürdürülebilir bir yaşam ve tüketim için
               doğal kaynaklara aşırı yüklenmeden ve çevreyi tahrip etmeden gelecek nesillere yaşanabilir bir dün-
               ya bırakmak, kısaca “ekolojik yurttaşlık” modeli oluşturmak gerekir (R. Karalar, H. Kiracı, 2011: 66). Eko-
               lojik yurttaşlık esas itibariyle çevre bilincine sahip ve bu bilinç yardımıyla yaşanabilir bir çevreyi inşa
               etmeyi ve gelecek kuşaklara daha temiz bir çevre bırakmayı ilke edinen etik değerlerle donatılmış bir
               bilinci ifade eder.

                  İnsan, çevre sorunlarının hem yaratıcısı hem de bu sorunların çözümünde en önemli taraf olarak
               karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla insanın çevreye yönelik davranışlarına yön veren ve çevre-insan
               ilişkisini düzenleyen etik kurallar bu bağlam içerisinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Çevresel so-
               runların ortaya çıkışının da çözümünün de insan merkezli olduğu göz önünde bulundurulursa çevre
               bilinci oluşturmada çevre etiğinin ne kadar önemli olduğu da açık olarak görülecektir. “İnsanın doğa
               ile uyum içinde yaşamasını öngören ekolojik düşüncenin oluşumunda etik önemli bir yer teşkil et-
               mektedir” (Ertürk, 2011: 417). Çevre merkezli etik değerler bireyin hem kendisiyle hem toplumla hem
               de doğayla olan ilişkilerini düzenleyen ve bu ilişkiler üzerinden insanın çevreye olan bakış açısını be-
               lirleyen kurallar bütününü ifade etmektedir. Bu yönüyle bakıldığında çevre etiği, dünyanın ekolojik
               dengesinin sağlanmasında öne çıkan değer anlayışları ve davranışları içeren aynı zamanda insanın
               “ekolojik yurttaşlık” kimliği kazanmasında oldukça önemli bir yere sahip olan ve insanla doğa arasın-
               daki etik ilişkileri düzenleyen temel bir belirleyici konumundadır.
                  Çevre söz konusu olduğunda “saygı” ve “sorumluluk” kavramları etik birer kavram olarak karşımıza
               çıkar. Etik bir davranış olan çevreye saygı kişinin içinde yaşadığı toplumsal ve doğal çevreye olan
               yaklaşımının da bir göstergesidir. Ünlü düşünür Udall’ın da dediği gibi, “hepimiz yeryüzünün kiracı-
               larıyız”. Bu bilinç aynı zamanda çevreyi yaşadığımız evimiz olarak da görmemizi sağlar. Bunu sağla-
               yacak olan da insan merkezci bir etik yerine çevre merkezci bir etik anlayışının oluşturulmasıdır. Bir
               başka deyişle, Bacon, Descartes, Galileo ve Newton gibi düşünürlerin dile getirdiği mekanik evren
               tasarımı yerine doğanın canlı bir organizma olduğunu savunan ekolojik görüşlerin oluşturduğu or-
               ganik evren tasarımına öncelik verilmelidir. Doğayı sömürmek ve onun üzerinde her türlü tahribatı
               yapmak yerine kendi evimiz olan doğayı anlamak ve onu canlı bir varlık olarak kabul etmek suretiyle
               insan-doğa ilişkilerini ahlaki bir düzleme oturtmak mümkündür.

                  Çevre bilinci oluşturmak için öncelikli olarak felsefi bir bilinç oluşturulmalıdır. Çünkü çevre bilin-
               ci oluştururken aynı zamanda insanlar arasındaki ilişkileri ve insan egosunu da yeni baştan kontrol
               altına almayı ve düzenlemeyi de içeren bir dizi davranış değişikliğini de gerçekleştirmiş oluyoruz.
               Bir başka deyişle, “çevre etiği kavramını uygun bir biçimde geliştirmek için, yaşayan insanlar ‘ego’la-
               rından tümüyle kurtarılmalı, ‘evrenin efendileri’ olduklarına inanmaktan vazgeçmeli, insan merkezli
               bir biçimde hareket etmeye son vermeli, tüm tarafların -sessiz duranların ve henüz yaşamayanların
               da- haklarını düşünmeli ve onlara saygı duymalıdır” (Curi, 2009: 83-84). Çevreyi merkeze alan yeni
               ekolojik paradigma, sanayileşmiş Batı toplumlarının insanı merkeze alan dünya görüşüne karşı bir
               alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda çevre etiği de “dünyanın ekolojik bütünlüğünü koru-
               maya yarayan değerler ve davranışların bir ürünü olarak, insan ve doğa arasındaki ahlaki ilişkilerle
               ilgilenmektedir” (Ertürk, 2011: 418). Çevre merkezli etiğin asıl odağını insanın kendi dışındaki bir var-
               lığa karşı nasıl davranması gerektiği oluşturmaktadır. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi bu
               davranış normları arasında “saygı” oldukça önemlidir. İnsan, hem kendine hem de canlı bir organizma
               olan çevreye karşı son derece duyarlı ve sorumlu olmalıdır. Doğayı canlı bir organizma olarak değil
               de insanın emrinde tüketilebilecek bir olanaklar yığını olarak görmek çevreye yapılabilecek en büyük
               kötülüklerdendir. Etrafımızı kuşatan, suyuyla, havasıyla, atmosferiyle ve sayısız yararlarıyla insan ha-
               yatında yaşamsal öneme sahip olan çevre, herhangi bir eşya olarak değil, tıpkı bir insan gibi muamele



                                                                                                            117
   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16