Page 4 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 - Ünite 5
P. 4

5. Ünite



               beraber et, bir pilav, bir tatlıdan ibaret olurdu. Bunlardan sahanlara, kâselere veya tabaklara koydurur
               veya koyar, kapaklarını kapar, bir tepsiye dizer, üstünü örter; ya kendisi ya oğlu, kızı, karısı veya bir
               adamı ile herhangi bir fakirin evine götürüp verirdi.
                  “Pek mi çabuk yolladım?.. Öyle ya... Çorba kâsesinin altını unuttum.” Evet. Çorba kâsesinin altını!
               Buraya da hâl ve vaktine göre çeyrek, yarım, bir lira yapıştırmayı unutmazdı!.. Ondan sonra kendi sof-
               rasının başına geçer; hamdle, salavatla iftar topunu bekler, duydu mu ferih ve fahur orucunu bozardı.
                  “Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar.” derlerse inanın. Bize hayır ve mürüvvet hususunda ek-
               siklik geldiği günden beri açlığı hatırımızdan çıkaramamış olduğumuzu az çok düşünmekle idrak
               edebiliriz.
                  Pek etraflı hatırlarım ki akşamüstü evine, konağına girer girmez ilk adımdan sonra:

                  — Sofralıklar gitti mi? diye telaş gösteren zatlar çokça idi. Hele “gitmedi... hazırlanıyor...” denilsin
               kabil mi?
                  Mahallelerde esnaftan, orta hallilerden beş-altı zat birleşir, sıra yaparlar; birer ikişer gün fasıla ile
               imam efendiyi, hacı efendiyi, birinci muhtarı iftara davet ederlerdi. İmam da hacı da muhtar da bu
               davetin, muhtaç mahallelilere delalet etmek manasını taşıdığını bilirler; ona göre beraberlerine da-
               vetli alırlardı.

                  Bu işler bütün el altından yapılır, görülürdü. Kiraları bu türlü gizli hayırların biraz açığa diş vurmuş
               nevidir, ilan ve açıklamadan çekinilirdi. Hatta birini methüsena etmekte:
                  “Gizli fukarası pek çoktur!” denildiği bu sebepten ileri gelmiştir. Şimdi, on kuruş verdin mi -güya
               başkalarına da şevk getirsin diye- gazeteye yazdırmak için yazı işleri odalarına gide gele yoruluyoruz!..
                  Evet, böyle bir hayırlı işi ticaret reklamları için yüklenenler hakkında açıkça bir şey söylemeye hak-
               kımız yoktur. İhtimal ki bu nevi ilanların, diğer mürüvvet sahiplerini ikaz etmekte az çok faydası bile
               vardır. Maksadım, hayır ve mürüvvetin Allah indinde olmasındaki makbuliyeti tekrar etmektir. İşte
               İslamiyet’teki hikmet, insanlıktaki bu makbuliyet ile aşikâr olur.

                  (...)
                                                                         Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri



                                     Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları
                Ashabı Suffa: Mescid-i Nebevi’ye sığınmış fakir,   kabil: Mümkün.
                   genç Müslümanlar.
                                                               livechullah: Allah’ın cemalini görmek için, sırf
                aşikâr: Açık, apaçık, belli, meydanda.           Allah rızası için.

                delalet etmek: Öncülük etmek.                  makbuliyet: Makbul olma, kabul edilme.
                ferih ve fahur: Rahat, geniş, ferah.           methüsena: Övme, ululama.
                fisebilullah: Allah yolunda, Allah için.       mürüvvet: Cömertlik, mertlik.

                fodla: Çoğunlukla imaretlerde yoksullara veri-  nazlı aş: Pirinçle yapılan, tarçın ve Antep fıstığı
                   len kepekli undan yapılmış pideye benzer      ile sunulan bir çeşit tatlı.
                   bir ekmek türü.
                                                               vakanüvis: Osmanlı Devleti’nde zamanın olay-
                fukarayı sâbirin: Sabreden fakirler.             larını tespit etmek ve yazmakla görevli dev-
                                                                 let tarihçisi.
                hatırat: Anılar.
                                                               vakti saadet:  Hz. Muhammed’in yaşadığı  za-
                içtimai: Toplumsal.
                                                                 man, saadet asrı, devrisaadet, asrısaadet.
                İnnema nut’imüküm: “Kuşkusuz sizi biz doyu-
                   ruruz.” anlamında, Kur’an’dan bir ifade.    zerde: Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şe-
                                                                 kerli pirinç peltesi.



         136
   1   2   3   4   5   6   7   8   9