Page 8 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 - Ünite 5
P. 8
5. Ünite
İSTEMEYE DAİR
Dünyada insanların mesut olabilmesi için topu topu iki yol varmış. Bunlar-
2. Metin dan biri bütün istediklerini elde etmek ki şüphesiz bu fevkalade bir şeydir. İkin-
cisi ise elde edebileceklerini istemesini bilmektir. Birincisi pek zor, her kula nasip
olmaz bir mazhariyet olduğuna göre dünyaya böyle bir talih ile gelmeyenler,
eğer akıllı iseler, ikinci yoldan gitmeli imişler.
Peki, akılsız iseler hangi yoldan gidecekler? diye soracağınızı tahmin etmi-
yorum. Çünkü dünyada kendisinin akılsız olduğunu kabul eden bir tek insan
yoktur. Akıl bahsi açıldığı zaman, pek sevdiğim için sık sık tekrar ederim. Descartes filozofun meşhur
bir sözü vardır. Der ki: Dünyada, insanlar arasında en iyi, en isabetli dağıtılmış olan şey akıldır. Hiç
kimse ondan kendisine az düşmüş olduğunu iddia etmez. Herkes kendi aklından memnundur. Olsa
olsa başkalarının akılsızlığından şikâyet eder. Ama galiba, hissemize kâfi miktarda akıl düşmüş oldu-
ğuna sahiden inandığımız içindir ki şu fani dünyada birçok talihsizliğe uğruyor, mesut olmak isterken
bahtsızlıklara düşüyoruz.
Mesela sözü mesut olmaktan açtık. İnsanların istediklerini elde edemezlerse, elde edebileceklerini
istemek suretiyle saadete kavuşacaklarını haber veren o eski atasözüne kaçımızın kıymet verdiğini
hiç hesap ediyor muyuz? Akıllı insan şüphesiz atasözünün dediği gibi yapmalıdır. Buna rağmen çoğu-
muz elde edemeyeceğimiz şeyleri istemek yüzünden üzüntülere uğrayarak saadetimizi etrafımızdan
uzaklaştırıyor, kaçırıyoruz.
Mesela bugün, sizin de tanıdığınız öyle aileler vardır ki kendi imkanlarını hiç hesaba katmadan
başkalarını örnek tutarak onların sürdüğü hayatı sürmeye kalkmakta bu yüzden perişan olmaktadırlar.
(...) Eğlencelerin hiçbirini kaçırmamak, lüksün en pahalısına nail olmayı gaye edinmek, kendi se-
viyesinde olmayan insanların dolaştıkları yüksekliklerde uçmayı en tabii hak saymak gibi ölçüye gel-
mez istekler, ne yazık ki birçok aileleri her zaman, felakete değilse bile, sık sık talihsizliklere, bahtsız-
lıklara sürüklüyor.
Halbuki yine başka bir filozofun, deliliğe methiye yazmış olan meşhur Erasmus filozofun pek
güzel olduğu kadar pek de doğru bir sözü vardır. “Kendi tabii hâlinde bulunan hiçbir varlık baht-
sız olamaz.” diyor. Yoksa insan, kanatları olmadığı için ve bir at da börek yiyemediği için bahtsız sa-
yılabilirdi. Halbuki ne insan, kanatları olmadığı için bahtsızdır ne de at börek yiyemediği için. Yani
her ikisi de bunları istemedikleri müddetçe tabii hâllerini muhafaza ederler ve bahtsızlığa uğramaz-
lar. Ama bir insan tasavvur ediniz ki atın börek istemesi gibi yapamayacağı, hazırlamasına imkân
olmayan bir şeyi gönlüne koyar ve onu istemeye başlarsa, işte o andan itibaren saadetin eşiğinden
uzaklaşmış olur.
Ama rica ederim, yanlış anlaşılmasın, ben bunları söylemekle sözü “İnsanlar bir şey istemesin-
ler” demeye getirmek niyetinde değilim. Bilakis dünyadaki ilerleme, medeniyet dediğimiz rahatlık
seviyesi insanların bazı şeyleri istemeleri sayesinde elde edilmiştir. Fazla kazanmayı isteyiniz; çünkü
bu, fazla çalışmak sayesinde mümkündür. Daha rahat bir hayat seviyesine yükselmeyi isteyiniz; çünkü
bu sizin tabii hakkınızdır ve yine çalışarak bu isteğinize, hem de kısa zamanda nail olabilirsiniz. Fakat
mesela günde yüz kuruş kazanabiliyorsanız bu kazancınızla günde bin kuruş kazananların hayatına
ayak uydurmayı istemeyiniz. Günde on bin kuruş kazandığını duyduğunuz adamın yanı başında yer
almaya heves etmeyiniz. Onun hayat şartlarına kendinizi uydurmak isterseniz işte o zaman bedbaht
olursunuz. Siz bu kafada değilsiniz de aileniz, çocuklarınız bu kafada iseler hem kendilerini hem sizi
bedbaht ederler. Kendi ana dilini layıkıyla bilmeyen adam şiir söylemeye kalkar, büyük şair olmak is-
terse alaya alınmaktan kendisini kurtaramaz. Halbuki kendi ana dilini iyice bilmeyen başka bir adam
dilini öğrenmeye girişirse pekâlâ hedefine ulaşabilir.
Elde edemeyeceği kudretlere sahip olmak isteyen adam bedbaht olurken bir başkası sahip oldu-
ğu kudreti yavaş yavaş arttırarak mesut olabilir.
140