Page 12 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 - Ünite 5
P. 12

5. Ünite



               darma dağınık meslekleriyle tanınmış insanların mizahı tuhaflık ve yavanlık derecesini geçemez. Kirli
               şeylerle, murdarlık ve hastalıklarla, mecra ve muzahrafât ile hulâsa mide bulandıracak, iç döndüren
               keyfiyetlerle yapılan mizahlardan muvaffakiyet beklemek bir nevi izzet-i nefis fıkdanıdır; bekleyen
               için de, beklediğin kimse için de…
                  (...) Her muharrir hicvi, mizahı, münakaşalarında hücum aleti olarak kullanmağa kalkmasa, zan-
               nediyorum, kendi hesabına kâr kaydetmiş olur. Bizde bir, iki kalem sahibi var ki nüktedanlığa ehil;
               bunlar her hangi mübahase veya münakaşada mizahı kullansalar bir kılıç gibi ona keskin hamleler
               yaptırabiliyorlar; en ağır bir bahis içinde meselâ horozdan, tavuktan dem vuruyorlar da ne latîf bir
               galebe temin ediyorlar. Bunu ben, siz, onlar, herkes, hepimiz yapamayız.

                  Her hâlde mizahı pespayeleştirmemek için onu ehlinin elinde kullanılır görmeliyiz. Bu yazıda kim-
               seyi kasdetmiyorum. Nafile sevinenler olmasın; nazik bir sanatın kabalaştırılması gücüme gidiyor da
               umumî bir nazarla fikrimi söylüyorum. Adi tuhaflıkların baş sedirde yer bulması fikren henüz yük-
               selemediğimize kuvvetli bir şahittir. Mizah milletlerin zevkine miyar olur. Gülüşüne bakarak ben bir
               adamın fikren yüksekliğine hat çizebilirim. Kabalıklara saff-ı niâlde bile yer göstermek çok fazla ik-
               ramdır. Fakat zarif nükteler, asıl mizah, her yere, aile cemiyetlerinden darülfünun kürsülerine, vükelâ
               meclislerine, ulema sohbetlerine kadar girer; girmelidir.

                  Mizah süpürge sopası değildir, vurmak, dövmek, kaba kaba güldürmek için kullanılsın… Bu bir
               fırçadır, dimağımızın yorucu ilim ve hayat yollarında topladığı tozları alır; nazik, ince bir iştir. Mizah
               haşhaş yağı gibi yutulmaz, hazmolmaz, bulanık, sıvaşık bir mâyi de değildir, kirletmez, lekelemek
               için kullanılsın... Bu bir şuruptur, ağır yemeklerin üzerine nefis râyihasıyla yudum yudum içilir, tadına
               kanılmaz. Buruk bir muşmula gibi yüz ekşittiren tuhaflıklar, müstekreh bir koku gibi insanı tıkayan
               nüktedanlıklar ne zaman bir derece revaçtan geri kalırsa zevk hususunda da bir adım ileri gitmiş
               oluruz.

                  Hangi ilmin, hangi fennin, hangi sanatın adı anılınca altından: “Bende ondan da var!” diye fırla-
               yan simaların azlığı matbuat için ferahlıktır. Mizahta da ehliyet, kabiliyet şarttır. Gazetecilikte hepimiz
               yerimizi bilsek muhakkak daha rahat eder, daha iyi iş görürüz. Horozun bülbüllüğe, kedinin tilkiliğe
               merak salmasını aklım almıyor.
                                                                                          Refik Halit Karay
                                       Yeni Türk Edebiyatı Metinleri, Hazırlayan: İnci Enginün-Zeynep Kerman



                                     Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları
                darülfünun: Üniversite.                        miyar: (metinde) Ölçüt, ölçü.
                fıkdan: Yokluk.                                mizah-nüvis: Eğlenceli, mizahi yazılar yazan.

                galiz: Kaba ve çirkin, iğrenç.                 muharrir: Yazar.
                hilkat: Yaradılış, fıtrat.                     muzahrafât:  (metinde)  Yaldızlı pislikler, süslü

                hoş-gû: Hoş konuşan, tatlı dilli.                yalan sözler.
                                                               mübahase:  Bir konu hakkında iki veya daha
                hulâsa (hülasa): Özet.
                                                                 çok kişinin karşılıklı konuşması.
                istidat: Yetenek.
                                                               müstekreh: İğrenç.
                izzet-i nefis (izzetinefis): Öz saygı.
                                                               nüktedan: Nükteli.
                latîfe (latife): Şaka.
                                                               râyiha (rayiha): Güzel koku.
                latîfe-gûluk: Konuşma üslubunda şakacılık.
                                                               saff-ı niâl: (metinde) Bir mecliste oturulacak
                mahfil: Toplantı yeri.                           yerlerin en aşağısı.
                Mâyi (mayi): Sıvı.                             vükelâ: Osmanlı Devleti’nde bakanlar, vekiller.




         144
   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16   17