Page 124 - Sosyal Bilimler Liseleri Oku-Yorum Yazı-Yorum Projesi Öğrenci Seçkisi
P. 124
İSTANBUL BURALARIN EN KAYIP ŞEHRİDİR
İstanbul ipi iki uçtan kopmuş sendeleye sendeleye yürüyen afacanlardan başka bir şey değildir.
Çokça yapacak işi, gidecek kapısı, dinleyecek klarneti vardır. Oysa yalnızca kendi köşesinde dinlenip tüm
dünyayı seyreyleyen bir balkon olurken İstanbul’da nereye gideceğini bilmek diye bir şey yoktur. Öyledir
ki, İstanbul, koskoca medeniyetleri ve cadde arası-sokak lambası altı aşkları koynunda büyüten bu kent,
gideceği yere tek seferde ulaşabilen tek yaver görmemiştir. Onun yolları hep sere serpe, “şıngır mıngır”
dağınıktır. İstanbul’un “boğaz-kesen” kaldırımları, kaf dağına niyetlenmişçesine dik yokuşları hep ama hep
ikinci bir alternatif bulur. İstanbul’da rota yoktur, İstanbul’da rota yoldur.
Sanırsın cennete uzanacak bu yokuşlar, koynundan yüzyıllardır biriktirdiği tarihi koyar önüne. İki
yandan duman,yedi minareden ezan yayılır sokaklarına. Dumanın biri Fatih der, Haliç’i, Boğaz’ı biraz zincir
tutmuş gibidir, Süleyman’dır, dirençtir, yedi civana denk yürektir. Efkaristiya’dır. “Gratis Agamus Deo Nunc
Et Semper”( Şimdi ve her zaman Tanrı’ya şükredelim.) der ve tutturur onun dili. Dumanın bir diğeri alafran-
ganın peşine takılmış alaturka bir tavrın “Teknikte garplılaşmakla iktifa mı etmeliyiz yoksa kültürde de mi
garplılaşmalıyız?” diskurudur. Onun kollarında geçmiş geleceğe akar, Dünyanın yedi ayrı ucu birleşir onu
bir inci gibi dizer satırlarına. İnci olup satırlara bulaşan bu ruh, Süleyman’a dahi kalmayan bu ruh*, bir masal
olmuş, yüzyıllarca onca milletin kavuşmaya açtığı ellerindeki dua olmuş bu ruh, öyle kimseyi hemen bıra-
kacağı yere bırakmaz. Bu ruhta yüzyılların hakkı vardır. Onun kollarında doğmak izin gerektirir. İstanbul’un
derdiyle hemhal olan yüzyılların derdiyle çalkalanır. Medeniyetleri doğuran bu kentte yıkılmış harabele-
rin, işgal edilmiş hayallerin ve boğazın köşelerinde eskiyenlerin hakkı vardır. İstanbul kendi oyununu çizer.
Kendi oyununa göre oynatır insanı. Öyle ki oyununa uyamadığın an saf dışı kalırsın. İstanbul’un bir ahenkle
güneşten allıkları selamlayan bu yokuşları yalnızca birer sokak değil, her yiğidin hakkı olmayan birer yolcu-
luktur.
İstanbul kadındır da biraz. Çokça yeniliktir, durmaz, çabalar, üretir, büyür, koynunda büyütür durur.
Çok şey doğurur o, medeniyetlere beşik olur, koskoca yeni tarihler doğurur. Yeni maceralara, hayallere,
arzulara anadır. Kendine ait rotaları ve yolları doğurmakla kalmaz –kalmayacaktır da-. Yüzyılların umudunu,
arzusunu ince dualarında yoğurur. Durmak bilmeyen bir ruhtur o. Âşıkları, destanları, inceden, nazende
sevgilileri, tüm cihanı büyüleyen siluetleri, sarayları büyütür durur. Bazen bir yol rehberi; kadın, Elif’tir o.
Diktir, düşmana, ait olmadığına mağlup olduğu görülmez. Bazen on altı milyon nüfusun içerisinde milyon-
lara denk yalnızlıktır. Bazılarını Elif eyler o. Her zaman merhamet değildir o yüzden. Bazen acı, inat, hırstan
bir dalgadır. Öyle ki bu kentin kendine özgü, boğazına dizdiği incilerine eşsiz bir merhameti, direnci vardır.
İstanbul, yedi minaresi, Kaf Dağı’nın masallarına uzanan yokuşları ve boğazına dizdiği eşsiz mavilik-
le buraların en kayıp kentidir.
Elif KARABAŞ
Samsun İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi
122