Page 140 - SPOR VE BESLENME 11
P. 140

3.2.4. DOPİNGLE MÜCADELE

                 Doping, sporculuk prensiplerine ve centilmenliğe aykırı olduğu için spor ahlakına uygun değildir. Çünkü ya-
          rışmacılar arasında haksız rekabete neden olur. Bu sebeple doping, sporcunun kendisine gösterilen güveni kötüye
          kullanması ve yasalara karşı gelmesidir.
                 Doping; sporcunun biyolojik ritmini bozar, yan etkileri nedeniyle sporcu sağlığını tehlikeye sokarak kalıcı ruhsal
          ve fiziksel bozukluklara sebep olabilir. Ayrıca doping için kullanılan maddelerin birçoğu ciddi seviyede alışkanlık yapar.
                 WADA, yasaklı maddeler ve yöntemler listesini her yıl yenileyerek bu maddeler ve yöntemler hakkındaki ay-
          rıntılı bilgileri tüm dünya spor kamuoyuna duyurur. Bu listede yer alan yasaklı maddelerin büyük bir kısmı aslında
          ilaç olarak da kullanılmaktadır. Bu maddeler eğer sporcunun tedavisinde kullanılacaksa bu durumun tedavi amaçlı
          kullanım istisnası (TAKİ) olarak beyan edilmesi gerekir.  Eğer tedavi için onaylanan yasaklı madde, doping kontrol nu-
          munesinde bulunursa TAKİ dikkate alınır ve sporcu cezai yaptırımlardan korunmuş olur.


          Dünyada Dopingle Mücadele
                 Dünyada ilk doping olayı, 1865 yılında yüzme sporunda saptanmış ve kayıtlara geçmiştir. Takip eden yıllarda
          maraton ve bisiklet dallarında da yasaklı maddelerin kullanımına rastlanmıştır. Daha sonra ise 1924 yılında kokainin
          krem hâlinde kullanımı, 1960 Roma Olimpiyat Oyunları’nda ölümlere neden olan yüksek dozda amfetamin, nikotin
          türevi ronicol ve eroinin kullanımı ile devam etmiştir.
                 1970’li yıllardan itibaren olimpiyat oyunlarında sporcu başarısından çok ülke kimliklerinin ön plana çıkma-
          sıyla birlikte özellikle Doğu Bloku ülkelerinde, doping sistemleştirilerek “devlet dopingi” hâline dönüşmüş ve yaygın-
          laşmaya başlamıştır. Spor müsabakalarını giderek haksız bir rekabete dönüştüren ve sporcu ölümlerinin artmasına
          neden olan bu durum üzerine bir yandan fair play çerçevesinde sporculara özel eğitimler başlatılmış diğer yandan da
          yasaklı maddeleri kullanan sporculara ceza verilmesi gündeme gelmiştir.
                 Olimpiyat oyunlarında ilk resmî doping kontrolü, 1968 Mexico Olimpiyatları’nda sporcuların idrar numune-
          lerinin incelenmesi ile başlamıştır. Bu analizler ve doping yapan sporculara verilecek cezalar, 1985 yılında UNESCO
          Uluslararası Konvansiyonunda karara bağlanmış ve yasallaştırılmıştır. Alınan kararlar, önce ülke hükûmetleri parla-
          mentolarında kabul edilmiş daha sonra ortak metin hâlinde deklare edilmiştir.
                 UNESCO Uluslararası Konvansiyonundaki kararlar doğrultusunda dopingle mücadele konusunda tüm dün-
          yada birçok faaliyet başlatılmıştır. Bu faaliyetleri koordine etmek ve tüm dünyadaki doping kontrol laboratuvarlarını
          standart hâle getirmek amacıyla 1999 yılında Lozan’da, Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) adıyla bir merkez kurul-
          muştur (Görsel 3.16).
                 Dünya Anti-Doping Ajansı, 2003 yılında Unesco Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edilen bir yetkiyle do-
          pingle mücadelede uygulanacak kural ve yönetmelikleri “Dünya Anti-Doping Kodu” adı altında toplamıştır. Bu kod,
          sporcular için dopingle mücadeleyi düzenleyen kuralların ve yönetmeliklerin tüm ülkelerde aynı şekilde uygulanma-
          sını sağlamıştır.


































                                           Görsel 3.16: Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA)



     138  EROJENLER VE DOPİNG
   135   136   137   138   139   140   141   142   143   144   145