Page 161 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 161
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 75
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.12: Metinde edebiyat, sanat, fikir akımlarının yansımalarını değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Anadolu’ya Açılıyorum 25 dk.
Amacı Metinde edebiyat, sanat, fikir akımlarının yansımalarını değerlendirebilmek. Bireysel
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Şeftali Bahçeleri
Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca, göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından
geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar
bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, kızgın güneş, ağaçların tepelerinde meyvaları pişirir-
ken, rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı. Suların serinliği, taze ot
kokusu, gölgelik ve bereket içinde bahar bu bahçelerde tâ kışa kadar uzanıp giderdi.
Her tarafa taşkın bir şeftali rahiyasının dolup sindiği durgun sıcak günlerde işsizler takım takım kasa-
badan inerler, ırmakta yıkandıktan sonra gelip gölgeli çimenlerde yatarlardı. Yüksek dallardaki fazla
olgun, ballı şeftali saplarından kurtularak dolgun, yumuşak bir sesle yerlere, çimenler içine, yatanla-
rın üzerine durmamacasına yavaş yavaş dökülürdü. Toplamakla biter tükenir şey değildi. Mahsülün
yarısı ağaçlarda kalır, böyle, pişip oldukça toprağa düşer, karışır, kaybolurdu.
(…)
Burası Anadolu’nun Saadâbadı idi. Tıpkı Saadâbad gibi burada da mütamadiyen sazlar çalınıp çen-
giler oynar; gazeller okunup şiirler yazılırdı.
(…)
Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz, nazariyatla büyümüş dik başlı, kuru zevkli bir adamdı. Mülki-
yeden çıktıktan sonra Avrupa’ya kaçmış, fakat nüfuzlulardan birinin aracılığıyla İstanbul’a dönmüştü.
Tam dört ay zaptiye nezareti tevhikhanesinde sebepsiz alıkonulduktan sonra nihayet buraya Tahrirat
Müdürlüğüyle atılmıştı.
Anadolu içinden hanlarda kalkıp köylerde yatarak memuriyetine gelirken yüreğini keder, gam kap-
lamış, memlekette ciddî hizmet etmek kararını almıştı. Başının içinde kasabaya indiği gün ıslahat,
teşkilât, imarat gibi ağır düşünceler doluydu. Bu küçük beldede kocaman işler göreceğini, herkese
parmak ısırtacak eserler çıkaracağını zannediyordu. Durmıyacak, dinlenmiyecek, çalışacaktı…
Fakat ilk günü ümitsizliğe düştü. Mutasarrıf ona bu memlekette işlerin az olduğundan, rahatına bak-
masından, yorgunluk almasından bahsetti… Muhasebecinin “Arzu buyurursanız bahçelere gidelim,
merkep hazırlattık, eğleniriz!” teklifini sert bir yüzle reddetti. Hükümet konağında bir başına kal-
mıştı.
(…)
Her gün bir düğün evi neş’esiyle çalkalanan bu şehirde yeni Tahrirat Müdürü sıkıntıdan boğuluyordu.
Evvela işiyle uğraşıp boş vakti kalmıyacağını zannetmişti, fakat vazifesi kıttı. Esniye esniye odasında
gevşiyor, uyuşuyordu… Hayır, hiç bir iş yapmak, bir hizmet görmek kabil olmıyacaktı. Tahsisatın
azlığı, arkadaşların tembelliği her teşebbüse engeldi. Yüreğinde köpüren gayret hizmet arzusu yavaş
yavaş sönüyor, yatışıyordu. Bu, tahammül edilmez bir ömürdü...
Refik Halid KARAY, Memleket Hikâyeleri
159