Page 327 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 327

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11          161

             6.ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                          Roman Kişileri                               20 dk.
             Amacı      Metinden hareketle roman kişileri hakkında çıkarımlarda bulunabilmek.    Bireysel


              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                  Fahim Bey ve Biz
              (…)
              Fâhim Bey bazan Saffet Hanımın sevgili mangalına: “Hanım yine kömür kokuyor!...” diye itiraz eder-
              miş. Saffet Hanım da Fâhim Bey’in bilhassa sevdiği bazı alafranga peynirlerin kokularından huylanır,
              onların bulunduğu dolaptan uzağa kaçarmış. Bu gâvur peyniri kokuları için halama: “Vallahi hem-
              şire; bu kokuları alınca bana içim çürümüş, dünya ekşiyerek kokmuş gibi geliyor da tahammül ede-
              miyorum.” dermiş. Mangalına kocasının böyle itiraz ettiğini duyunca Saffet Hanım ateşlenir. “Bey,
              bey! Bu evde asıl kokan senin peynirlerin. Vallahi bu kokmuş şeyleri nasıl yiyorsun şaşıyorum!” diye
              cevap verirmiş. O zaman Fâhim Bey de: «Onları sen yemiyorsun ama âlem yiyor hanım: sen asıl şu
              mangalındaki marsıklara bak. Vallahi bir gün zehirleneceksin, bizi de zehirleyeceksin.” dermiş ve ga-
              zetelerin eskiden beri yazmış olduğu bütün mangal kömürü yüzünden zehirlenip ölme hâdiselerini,
              tâ senelerden beri geçmiş olanlarından başlayarak birer birer sayarmış ve o zaman Saffet Hanım da
              içini çeker: “Acaba gazetelerindeki işaretler bunlar için midir?” diye düşünmeye dalarmış.
              (…)

              Saffet Hanım bazı günler, ekseriyetle o kadar hoşuna giden bu evinden, yaşayacağı zamanın en çoğu-
              nu içinde geçirdiği bu küçük evde hiç değişmeden geçen saatlerden, hiç değiştirilmeden gittikçe es-
              kiyen eşyalardan, dünyanın hiç bir zaman dinmeyen, hep dinmeden bir sel gibi akan felaketlerinden,
              onları tespit eden ve kocasının odasında üst üste insan boyunca yığılan gazete koleksiyonlarından,
              bu yoksul hayatı yaldızlayan ve hep yarına kalan zengin olmak hulyasından, bu kokan alafranga pey-
              nirlerinden, hulâsa hiç bir vakit gönlünün istediği bir zamana vasıl olmadan hangi mevsimde açılırsa
              açılsın ve ha güneş, ha ay ziyadesiyle aydınlansın, hep fani olan saatlerin birer birer ve tatsızca geçtik-
              lerini haber veren saatlerden, evet bazı günler Saffet Hanım artık müthiş bir yorgunluk ve bıkkınlık
              duyarmış. O zaman, başka günler ayar edip kurmaya o kadar itina ettiği bütün saatlerini; o sofradaki
              kuyruklu saati, o duvarda asılı çalar saatleri, o aynanın önündeki münebbihli saati ve hatta çok kere
              hırkasının üst mendil cebinde duran mineli, kıymetli hususi saatini -güya onlara bir ceza vermek ve
              onlardan intikam almak ister gibi- kurmaz; onları durmuş oldukları meyus bir saniyede bırakırmış.
              Ve o zamanlar göze görünmez bir süratle yine geçer, fakat nefesleri bu durmuş saatleri işletemezmiş.

              Saffet Hanımın neşesinin yerinde olup olmadığı, bu kâh sallanarak safalı seslerle işleyen, kâh somur-
              tarak sükût ile duran saatlerden belli olurmuş. Fakat Saffet Hanımın komşuları ve ahbapları olan
              bütün hanımlar, onun bu saatlere verdiği ehemmiyeti fazla ve gülünç bulurlarmış. Zira bir nevi ede-
              biyat içinde yaşadıklarını duyanlara, fâni günün geçici saatleriyle bu kadar meşgul olmak cidden
              abes görünebilir. Diğer taraftan birbirleriyle daima iyi geçinen bu karı koca, arada bir, ancak, bu
              meseleden dolayı hafif tertip bozuşurlar; birbirlerine bir iki saat kadar kırgın ve kızgın kalırlarmış.
              Her işini vaktinde görmeye ve her sabah işine vaktinde yetiştirmeye pek meraklı olan Fâhim Bey, bir
              gün mesela: “Hanım, yine saatleri kurmamışsın.” diye şikâyet edermiş, “Bak, bir buçuk olmuş.”  Saffet
              Hanımsa: “Hayır, daha saat bir.” diye iddia edermiş. Kavga bir müddet devam eder, ikisi de kendi sa-
              atlerinin doğruluğunda ısrar ederlermiş. Fakat ikisi de birbirlerine o kadar inanırlar, her biri ötekinin
              sözünün doğru olacağında o kadar şüphe etmezlermiş ki, sonra ikisi de birbirinden gizlice saatlerini,
              biri çeyrek geçeye ayar ederlermiş, işte bu yüzdendir ki, ha büsbütün dursunlar, ha işleye dursunlar,
              bu evdeki saatlerin doğruluğuna pek de inanan olmazmış.



                                                                                                   325
   322   323   324   325   326   327   328   329   330   331   332