Page 467 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 467
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 230
8. ÜNİTE > Eleştiri Kazanım A.4.13: Yazar ve metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Metinden Yazara 30 dk.
Amacı Eleştiri yazarı ile metni arasındaki ilişkiyi değerlendirebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Dülger Balığının Ölümü
Hikâyecilerin çoğu eserlerinde insanı konu olarak alırlar. Hep onun üzerinde dururlar. Hâlbuki dünya-
da insanın dışında pek çok varlık vardır. Onlar da anlatılmaya değer özellik ve güzelliklere sahiptirler.
Gerçi insanlar onlara bakarlarken de kendilerinden kurtulamazlar ama insan dışı varlıklara karşı ilgi,
insanın (ve hikâyenin) dünyasını genişletir. Şairler bu konuda hikâyecilerden daha açık görüşlüdürler.
Kâinattaki her şeyi, taşı, toprağı, bitkileri, hayvanları, gökyüzünü, hatta varlık ötesini büyük bir sevgi ile
kucaklar. Bu sevgi dolu geniş ilgi onların eserlerine bir başka güzellik ve derinlik verir.
(…)
“Dülger Balığının Ölümü” hikâyesinde konu dülger balığıdır ama dikkat, ilgi, sevgi ve acıma duygula-
rıyla ona yazarın kendisi de karışır. Buna göre denilebilir ki hikâyenin kahramanlarından biri de Sait
Faik’tir. Yazar, dülger balığına bakarken adeta onda, kendisine benzer, çevresi tarafından anlaşılmayan,
sevilmeyen, hakir görülen insanların sembolünü bulur.
Hikâyenin esasını, yazarın dülger balığı üzerindeki duygu, düşünce, yorum ve hayalleri teşkil eder.
Dülger balığı, çirkinliği ile diğer balıklardan ayrılır. Diğer balıkların hepsi, dış görünüşleri bakımından
güzel oldukları halde, dülger balığı, balıkların en çirkinidir.
Balıkçıların anlattıktan efsaneye göre o, eskiden müthiş bir canavarmış. “Keser, biçer, doğrar, mahmuz-
lar, takar, yırtar, koparır, atar, çeker, parçalarmış.»
Ondan bizar olan balıkçılar, İsa’ya şikâyet etmişler. İsa, en kocamanını sudan çıkararak eğilmiş, kulağı-
na bir şeyler söylemiş; ondan sonra dülger balığı pek uslu, pek zavallı bir yaratık haline gelmiş.
Yazar hikâyesinde dülger balığının dehşet verici, çirkin görünüşü ile huyunun yumuşaklığı ve zavallılığı
arasındaki tezadı kuvvetle belirtir. Bu hâli ile o, toplumda dış görünüşleriyle çirkin, korku verici, fakat
aslında iyi huylu, mazlum insanlara benzer.
(…)
Sait Faik bu hikâyesini hayatının son yıllarında, hastalandıktan sonra tedavi için gittiği Fransa’da tesa-
düfen, öleceğini öğrendikten sonra yazmıştır. Yazar dülger balığının ölümünde âdeta kendi ölümünü
görür gibi olur.
(…)
Bu tasvir tamamıyla Sait Faik’in şahsiyetine ve hayatında çevresiyle olan münasebetine uyar. Sait Fa-
ik’i yakından tanıdım ve sevdim. Bir sabah, tesadüfen Köprü altından eşimle beraber geçerken onunla
karşılaştık. Selâmlaştık. Sait Faik’i ilk defa gören eşim: “Kim bu serseri, eşkıya kılıklı adam!” dedi. “Sait
Faik” dedim. Gözlerine inanamadı. “Ne, o güzel hikâyeleri yazan bu adam mı?” diye hayret etti.
Hikâye tahliline böyle şahsi bir hatırayı karıştırdığım için özür dilerim. Sanat ile şahsiyet arasında mü-
nasebet vardır. Sait Faik, hikâyelerinde yaşadıklarını ve kendisini anlatmıştır. Fakat bu düşünceye he-
men şunu da ilave edeyim. Hayat, kendiliğinden güzel eser vücuda getirmez ve bizde, yaşanırken her
zaman güzellik duygusu da uyandırmaz. Sait Faik’i büyük hikâyeci yapan yaşantısı değil, sanat gücüdür.
O, yaşantılarını anlatırken hayatın güzelliğini ve manasını bulmuştur.
(…)
Sait Faik, hayata bakış ve anlatış tarzı bakımından “gerçekçi”dir. Fakat gerçeği sadece dış görünüşü bakı-
mından anlatmaz, dülger balığında olduğu gibi çirkin bir dış görünüşünün arkasında iyi bir ruh, derin
bir mana da bulur. Sait Faik, hayatın ve kâinatın sadece dışını değil, içini de görür. Onun gerçekçiliği
sığ bir gerçekçilik değil, efsaneyi, şiiri, duyguyu, sevgiyi ve hayali de içine alan, çirkinlik ile güzelliği,
465