Page 523 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 523

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11          258

             9. ÜNİTE > Mülakat/Röportaj  Kazanım A.4.12: Metni yorumlar.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                        Metindeki Mesajlar                             35 dk.

             Amacı     Metindeki açık ve örtük iletileri belirleyerek metinle ilgili tespit yapabilmek.  Bireysel
               Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                    Yavuz Bülent Bakiler ile Hayatı, Şiirleri ve Kültür Coğrafyamız Üzerine Bir Söyleşi
             (…)
             Edebiyata, bilhassa şiire ne zaman ve nasıl ilgi duymaya başladınız?
             Şiire ve edebiyata olan merakımın en büyük müsebbibi annemdir. Benim babam da her Anadolu er-
             keği gibi gecelerini dışarıda geçiren bir insandı. Mesaiden sonra gelir yemeğini yedikten sonra dışarıya
             arkadaşları ile oturmaya giderdi. Annem de babamı bir gaz lambasının altında oturur ve beklerdi. Bir
             çorap yamalardı, bir kazak örerdi ve onu beklerdi. Ben de yatağımı hep annemin yanına serer ve ondan
             bana masal anlatmasını, türkü söylemesini isterdim. O masallar beni çok ilgilendirirdi ve masalların
             kahramanları beni çok duygulandırırdı. Meselâ “Boş Beşik” masalını defaatle dinlemişimdir. Benim
             marazî dereceye varan hassasiyetim o dönemlerde annemden dinlediğim masallardan kaynaklanmak-
             tadır diyebilirim. Gerek annemin söylediği türküler gerekse âşıkların mahalle aralarında çalıp söyle-
             meleri beni şiire doğru çekmeye başladı. İlkokul yıllarında çok derme çatma mısralar kaleme aldım.
             Her genç delikanlının olduğu gibi benim de bir şiir defterim vardı. Sonra lisenin son sınıfını Malatya’da
             okurken kız kardeşim, bir Malatya düğünü görmek için sapasağlam evden çıktı fakat elektrik çarpması
             sonucu hayatını kaybetti. Biz ertesi gün cenazesini almaya gittiğimizde büyük bir yıkım geçirdik. Bu
             hadise bizde çok köklü tesirler bıraktı. Ben kız kardeşimin mezarını çok sık ziyaret eder oldum. Onun
             mezarı başında “Yalnızlık” adlı şiir kitabımda yer vermiş olduğum “Bir Ölünün Mektubu” ve “Gelin
             Kızın Ölümü” isimli şiirleri yazdım. Serbest vezinle yazdığım ilk şiirlerdir onlar. Bu şiirleri Türk Sanatı
             dergisine gönderdim. Daha sonra bu derginin şairleri arasına kabul edildim. Bu benim için çok büyük
             teşvik oldu. İşte o 1953 yılındaki faciadan sonra ben İstanbul dergilerinde yazmaya başladım ve şiirle
             olan münasebetim yoğun olarak o günden sonra başlayarak günümüze kadar devam etmektedir.
             (…)

             Ben hemen buradan dil ve kültür meselesine geçmek istiyorum. Bu iki kavram sizce birbirleri ile
             ne derecede ilişkilidir?
             Şimdi kültür bir milletin şah damarıdır ve kültür denilince bir milletin konuşmuş olduğu dil, mensup
             olduğu inanç ve o milletin gelenek görenekleri, güzel sanatları anlaşılır. Kültür ayrı, dil ayrı diye bir
             tasnif yoluna gidemeyiz katiyen. Bir açıklık kazanması için söylüyorum kültür, kökboyalarına benzer.
             Mesela beyaz renkli bir yünü tutarsınız kırmızı bir kök kovasının içine batırır çıkarırsınız, yün kıpkır-
             mızı olur. Kültür aynen o kökboyalara benzer. Bir İngiliz, bir İtalyan çocuğuna Türk dilini sevdirirseniz,
             Türk inancını verirseniz, Türk gelenek ve göreneklerini sevdirirseniz artık o çocuğu İngiliz, Fransız,
             İtalyan olmaktan kurtarır ve Türk yaparsınız. Bizim çocuklarımıza da Türkçeyi unutturursanız, dinî
             duygulardan onu koparırsanız, ona bir tarih şuuru vermezseniz onu başka bir milletin saflarına doğru
             itmiş olursunuz. Bu bakımdan kültürün en önemli unsurlarından bir tanesi dildir. Dil ve din bir milleti
             meydana getiren en büyük iki önemli unsurdur ama “Bunun ikisi arasında bir tercih yapmak isterseniz
             hangisini birinci planda tutarsınız?” derseniz, ben size “Önce dili tutarım, Türkçeyi tutarım.” derim.
             Çünkü dil olmazsa dini de anlatamazsınız. Peygambere sormuşlar “Din nedir ya Resûlullah?” demişler.
             “Din nasihattir.” demiş. Nasihati, güzel bir diliniz olmazsa ne ile anlatacaksınız. O bakımdan dil çok
             mühimdir milletlerin hayatında. Bunun önemini bilen birtakım insanlar, bizim milletimizi yozlaştırı-
             yorlar. Bizi âdeta kabile dili ile konuşan insanlar hâline getirmek istiyorlar.
             (…)
             Biz aynı zamanda sizi kuvvetli bir hatip olarak da tanıyoruz. Kaleme almış olduğunuz şiirleri bü-
             yük bir ustalıkla yorumluyorsunuz. Bunun sırrı nedir?
             Şimdi bakınız bu konuda size samimi tespitlerimi söyleyeyim. Ben üniversiteye kaydolduğum zaman,
             bir topluluk karşısında konuşma cesaretine sahip değildim, çünkü yeteri kadar okumuyordum ve yeteri
             kadar kelime dünyam zengin değildi. Dolayısıyla da konuşurken sık sık “şey” kelimesini kullanırdım.


                                                                                                   521
   518   519   520   521   522   523   524   525   526   527   528