Page 362 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 362
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 184
7.ÜNİTE > Biyografi-Otobiyografi Kazanım: A.4. 14. Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi ARUZ ÜSTADI MEHMET ÂKİF 25 dk.
Amacı Aynı dönemde yaşamış biyografi sanatçılarının eserlerini karşılaştırarak aralarındaki farklılıkları belirleyebil- Bireysel
mek. Türün gelişimi ile ilgili yorumda bulunabilmek.
1. Yönerge Aşağıda verilen metni okuyunuz. Soruları metni göz önünde bulundurarak cevaplayınız.
(Alıntı metnin aslına sadık kalınmıştır.)
MEHMET ÂKİF ERSOY
(…)
Geç meşhur oldu.
Ortaya çıkmak için beklemeyi bildi. Otuz sene kendini aradı. Otuz yaşında ölseydi edebiyatta Âkif
diye biri yoktu.
Esrarengizliğe gelince, Âkif’in şiirleri zulmet parçası olma iddiasında değildir. Ve nazmındaki katilik
loşluğa imkân bırakmadı. Ancak loşluğu o; yer yer nazmının sesine soktu; bu sesten bazen parça
parça bir karanlık yükselir. Onun şiiri onun nazmıdır; bu nazımdaki şahsi sestir ve bu seste hıçkırık-
tan diş gıcırtısına kadar var. Sonra bu ses manzumelerinde yalnız satıhla titremez, şiirlerinin yüre-
ğinden kopar. Nazmı bir kalp meselesidir; bizzat nazmı bazen düşünce, bazen duygudur.
Sonra, mısralar kati çizgileriyle çok düz olmalıydı; fakat o, kımıldayan nazmıyla, sürpriz olan kafiye-
leriyle bu mısraları râkit [durgun] olmaktan kurtardı; kafiyelerinin en hatıra gelmeyenini buluyor-
du: Ve mananın bu kafiyeye muhtaç olduğuna, okuyanı inandırarak.
Kafiyeleri, nesirde secî tatsızlığıyla mütenazır [bakışır] olmaktan kurtarmanın hurda hilelerini bili-
yordu.
Şiirleri sessiz okunamaz; halbuki o, şiirlerini susarak gözleriyle, kalemiyle yazıyordu, bazı şairler gibi
yüksek sesle okuyarak değil. Öyleyken nazmının karşısında sesiniz çıkmak ihtiyacını duyar. İstiklal
Marşını, Çanakkale şiirini, Balkan Harbi’ndeki şiirleri gözle okuyamazsınız.
Âkif her şeyden evvel büyük nâzımdı; bu, onda hem bir mizaç hem bir azimdi. Ve bu azim onda bir
kibir, bir izzet-i nefsti, ifadeyi ilk şekliyle kabul etmiyordu. Şiir yazması bir işkenceydi. Aruz, üstüne
üç tel gerilmiş bir tahtaydı; Âkif bu tellerde uyuyan ihtizazları [titreşimleri] bir rüyayı yakalayama-
yacağına korkan sinirli ellerle saatlerce, aylarca, hatta senelerce arıyordu. Ve nazmı, yalnız onun şah-
sına mahsus bir musiki aletiydi; bunu, yalnız o, bütün vücudunu parmaklarına toplayan ellerle çaldı.
Onu hem çok büyük nâzım yapan, hem çok büyük şair yapmayan şey, sanatın büyük rüyasını gözleri
açık olarak görmek istemesidir. O büyük rüya ki bazen uykunun gafletine, bazen maraziliğin hum-
masına muhtaçtır; Âkif bunu istemiyordu. Sanatta izah edemeyeceği güzelliğe kendini kaptırmadı ve
onun için yazısı çok mekanizmadır.
Nazmında vezninin ve kafiyenin rolü büyüktür. Fakat o, şiirini veznin ve kafiyenin tesadüflerinden
çıkan muvaffakiyetlerle yazmıyordu, karar verdiği şiiri mevzusundan sapmayarak yazıyordu.
(…)
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif Ersoy, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2018.
361