Page 72 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 72

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                          TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9          34

             2.ÜNİTE > Hikâye     Kazanım: A.2.11. Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                       GÜZELLİĞİ BÜYÜTMEK                              25 dk.
             Amacı      Öğrencinin evrensel değerleri yansıtan ögelerin farkına varmasını sağlayabilmek.   Bireysel


             Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları cevaplayınız.


                                                         SU SESİ
             Bu minik çeşmeyi vaktiyle bir sahibü’l-hayrat bodur minareli mescidin bahçe duvarına yaptırıvermiş.
             İnsanın az, suyun bol olduğu zamanlar… Yıllar yılı mescidin cemaati, mahalle sakinleri, genç ihtiyar,
             çoluk çocuk, suyunu içip sahibü’l-hayrata dua etmiş. Garibe, yolcuya su vermiş minik çeşme; küçümen
             yalağından sokak köpekleri, kurt kuş, börtü böcek faydalanmış.
             Yalak ayağından çıkan su bir ark ile mescid duvarının altından geçip, küçük bahçedeki dutları, mür-
             düm eriklerini, zerdali ve leylakları suluyormuş. Duvar dibindeki otların kuytuluğuna bir kirpi ailesi
             yuva kurmuş. Tunç lüleden gürül gürül, serin serin akıyormuş su. Minik çeşmenin duası bu su sesi
             kisvesinde geceler boyu sürer, fecirle birlikte buna bülbüllerin âhengi katılırmış.
             Zamanla insan çoğalmış, su azalmış.

             Sağdan soldan her ne kadar “Suya dizgin vurulmaz arkadaş” itirazları yükselse de tunç lüleyi çıkarıp
             yerine bir musluk takmışlar. Böylece su etrafına kümelenen kalabalık tarafından daha bir itinayla kul-
             lanılmaya başlanmış; ihtiyacı olan kabını doldurmak için bazen sırasını bekler olmuş.

             Varsın beklesin.
             Yine o minik çeşme o mahalle halkının ve o yana yolu düşen garibin, yolcunun kurumuş dudaklarına
             şifa oluyormuş ya…
             Zaman da su misali akıp gidiyor güya.

             İnsanlar iyice çoğalmış.
             Nerde çokluk orda güzellik hani.

             Bir gün çiğ süt emmiş birisi çeşmenin tunç musluğunu çalıp satmış.
             “Kim bu nâmert?” diye mahalle halkı çok aramış, bulamamış. İşin kötüsü, mertlik elden çıkıp nâmertin
             sayısı artıvermiş.
             Çeşmeye musluk dayanmıyormuş. Çalan çalana. Derken işi kökten çözmeyi seven birileri, lüleye bir
             tahta kazık çakıp çeşmeyi battal hale sokmuşlar.
             Suyun sesi kesilmiş; börtü böceğin, garibin, yolcunun boynu bükülmüş.

             Cevat işte tam bu sırada devreye giriyor. Aslında çulsuzun teki, altı üstü bir berber kalfası. “Ben takarım
             musluğunu, yeter ki suya dizgin vurmayın, mahallemizin üzerinden dua eksik kalmasın” diye dikilmiş.

             Çok bilmiş, mal biriktirmiş, eli tutan, dişi kesenler “Yahu Cevat yapma etme, bu iş böyle gitmez, bu
             çeşmeyi unut artık” demişlerse de Cevat umursamamış.
             Musluğu çalıyorlar, kırıyorlar, Cevat yeniliyor. Bir musluk, beş musluk, on beş musluk… Cevat geri
             adım atmıyor.
             “Ne yani” diyor, “Nâmertlik aldı yürüdü diye, mertlikten mi vazgeçeceğiz?”

             Mahalle halkı “Aşk olsun Cevat’a” diyor ama bir yandan da kıs kıs gülüyor. Akla ziyan bir iş ki sormayın…
             Cevat gecenin bir vaktinde yahut sabahın seherinde minik çeşmeye varıyor, sağını solunu silip süpürü-
             yor, yalağında biriken su ile mescidin bahçesindeki ağaçları suluyor. Güller, bülbüller, duvar dibindeki


                                                                                                    71
   67   68   69   70   71   72   73   74   75   76   77