Page 80 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 80
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 38
2.ÜNİTE > Hikâye Kazanım: A.2.13. Metni yorumlar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi METNİ YORUMLA 20 dk.
Amacı Metni değişik yönlerden yorumlayabilmek. Metindeki açık ve örtük iletileri; metinle ilgili tespitleri, eleştirileri, Bireysel
güncellemeleri ve beğeniyi metne dayanarak/gerekçelendirerek ifade edebilmek.
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları cevaplayınız.
ZEMBEREK
Sınıfı geçme ümitlerimin birer birer kırıldığı, içime inkisar ve dert çöktüğü, hiç anlamadığım hendese ders-
lerinde bile ona saati, ötekiler gibi, sormadım. Tembellerin bile bu derste kafaları işler ve saati soranlar
azalırdı. Sınıfta hemen hemen yalnız ben, buharlaşan, ağdalaşan kafamla uyuklardım.
Gene bir hendese dersindeydik. Uzun zaman, davaları teşkil eden unsurlardan hangisinin hangisinden ve
ne yüzden davacı olduğunu düşündüm! Nihayet bulamayınca yavaşça arkadaşıma sokuldum.
Güneş yanığı yüzünde zekâ ve süratli bir şey vardı. Omzumla, adeta kazara gibi, kendisine dokundum.
Döndü. Yüzüme tebessümle baktı. Gözlerinde tahtadaki davanın zaviyelerinin birbirine müsavatı:
- İşte, dedi, şu müsellesin hariçteki zaviyesi, öteki müsellesin iki zaviyesine müsavi. Çünkü, dedi ve durak-
ladı.
Sonra beni hiç kırmayan ve mütalaalarda bana zorla hendese öğreten bu çocuk:
- Sana bunu sonra anlatırım, şimdi bakalım saate, dedi.
Kalın ve uzun parmakları yeleğinin cebinden saati garip bir alışkanlıkla çıkardı. Mahzun gözleri, mahzun
edici ve aynı zamanda güldürücü bir sevki tabii ile saatin kadranı üzerine düştü. Oraya uzun müddet yapışıp
kaldılar. Hala davayı halletmeye çalıştığı anlaşılıyordu
Ben sabırsızlanıyordum. Hoca ona ve bana bakıyordu, içleri mazlum renklerle dolu, gözlerini benden yana
birdenbire çevirdi:
- Kurmamışım galiba, dedi, saat işlemiyor.
Kurmaya çalıştı. Fakat zemberek o kurdukça boşanıyordu. Mahzun mahzun:
- Zembereği kırılmış, dedi.
Ben aldırış etmedim ve o gün ilk defa olarak bir hendese dersini hocadan dinledim. Hoşuma gitti.
(…)
Hendeseden sonraki ruhiyat dersiydi.
(…)
Arkadaşıma saati soranlar çoğalmış, yakın ve uzaktan fısıltılar geliyordu. O, işitilir işitilmez bir sesle: “Zem-
bereği kırıldı.” diyordu. Ta en arka sırada, derslerde nadiren gözüken bir nehari talebe yalnız başına otu-
rurdu. Belki aynı yaşta olan bu çocuk, insana şimdiden kocaman bir adam tesiri veriyordu.
(…)
Konuşuşu bir mahalle kahvesinin bize yabancı insanlarını hatırlatıyor; üzerinde sokak, bir kötü sokak hava-
sı esiyordu. Birdenbire gür, sevimsiz, heyecanını zapt edememiş bir sesle haykırdı:
- Yahu Celil! Kaç dakika var, Allah aşkına?..
Arkadaşım kıpkırmızı olmuştu. İstikrah, hiddet ve teessür dolu bir yüzle arkaya döndü. Hiçbir şey söyle-
meden dik dik baktı. Eminim ki, hoca bıraksa bu karıncaya dokunmayan çocuk, o koca adamın oracıkta
pestilini çıkaracaktı. Muallim daha fazla dayanamadı. Yüzü sapsarı, fakat nazik:
- Celil Efendi, yavrum, lütfen saate bakar mısınız? Ben de bu sınıftan çıkıp gitmeme ne kadar kaldığını
öğrenmek istiyorum, dedi.
Celil mahcup ayağa kalktı:
- Efendim, dedi. Saatimin zembereği kırılmış.
Arka taraftan bir müddet ses çıkmadı. Sonra mühim bir şey bulmuş bir insan sesi:
- Yuuu!.. Zembereği kırılmış!.. Vay Zemberek Celil vay!.. Zemberek! Zemberek!
Arkadan ve önden birkaç kişi:
- Zemberek! Zemberek! diye bağrıştılar.
Bu zemberek isminin dersten çıktıktan sonra bu kadar yayılacağım ne ben ne de arkadaşım tahmin edeme-
miştik.
79